Geçenlerde yazılı basında bir yazı: Bu sezon dizilerin Top On’u! Yani, en çok izlenenleri… Sıralamışlar dizi dizi!
Aklınızdan geçen dizileri ben de biliyorum. Sıralıyorsunuz: 1)……. 2)……. 3)…… 10’a, zorlasan 15’e gider. Biz günlük 2 dizisi olan bir milletiz; bazılarınızın belki de 3 dizisi var!
Aslında, sizlere aynı masallar anlatılıyor. Sabahtan akşama kadar evlenme programlarıyla, kayıp programlarıyla, magazinle… vesairelerle uyuşturulmuş beyinler belki de bunu fark edemiyor; ben söyleyeyim: aynı şeyler izletiliyor!
Şöyle bir düşünün bakalım: Dizilerin kahramanlarını, yaşanan olayları, ölenleri, kalanları… Hepsinin denklemi aynı aslında. Birbirini seven iki sevgili, kavuşamaz; zengin kız fakir oğlan, görüşemez; biri yer biri bakar, ikisi anlaşamaz; iki düşman, asla barışamaz!
Yazan kazanır, çeken kazanır, oynayan kazanır… Hep biz kaybederiz aslında. Çünkü sürekli bayatlamış senaryolar, eskimiş yüzler, özenmemiz istenen hayatlar çıkarılır karşımıza. Bakın senaryolara, karakterlere, sahnelere… Bir de karşılaştırarak bakın.
Arz – talep meselesidir aslında. Bizim gösterdiğimiz rağbetin sonucudur bu kalitesizlik, bu bayağılık.
Yabancı dizilerin tutkunları bilir emeğin ne olduğunu. Bu cümlelerim kesinlikle bir yabancı üretimi hastalığından kaynaklanmamaktadır; ama deyim yerindeyse ‘‘Adamlar yapıyor be abi!’’
Game of Thrones, Sherlock, Chuck, How I Met Your Mother… onlarcası sıralanır gider. Bir de bizimkilere bakın.
Şimdi sormak lazım: Hangisi Top On? Hangisi Monot’On?