Teknoloji ve bilim konusunda ülke olarak bir şeyler yapabilmek için ya acı gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor ya da tatlı yalanlarla kandırılan sömürülen ve tüketilen bir toplum olmaya devam edeceğiz. Kısacası; ya bizi tüketimle ve yalanlarla kandıran şeytana inanacağız ya da bilim nerede olsa gidiniz emrine uyacağız.
Küresel sistemin birer üyesi olan toplumlar, küresel sistemin ortaya koyduğu kurallara uymak zorundadır. Küresel sistemin nimetlerinden yararlanma karşılığında toplumlar sistemin kurallarını ve sorunlarını kabul etmiş olurlar. Ben de internetten yararlanıyorum siz de, uçakla geziyorum, e-postama giriyorum, HD ekranda TV izliyorum, sosyal medyada dilediğimce takılıyorum. Peki bunların hepsini siz mi keşfettiniz, yoksa ben mi? Küresel yapının keşfetmiş olduğu bu sisteme katılanlar; bilimden teknolojiye, sağlıktan ekonomiye kısacası sistemin koyduğu kurallara farkında bile olmadan uyarlar. İşte biz de başkasının kurallarına uyanlardan biriyiz.
Modern sömürgeciliğin temelinde bizi bağımlı yapan 3 altın kural bulunmaktadır. Bunlardan ilki parayı veren kuralı koyar şeklindedir. Bu nedenle Merkez Bankalarının küresel sisteme bağımlı olduğunu söyleyelim. Yani sen ya da ben sisteme karışamayız. Ama maaşlar dâhil her türlü harcama ve masraflar bize aittir!
Sömürgeciliğin ikinci kuralı da parayı alan dinler, parayı veren düdüğü çalar. Parayı verenin kural dışı isteklerini parayı alan istemese de dinlemek zorundadır. Küresel sistem sizi hasta eder. Nasıl mı? Örneğin, her yıl milyarlarca dolarlık ileri teknoloji ve ilaç üretiliyor. Bunları satın almasak hastaneler boş kalmaz mı? Kısacası parayı alan kuralı koyuyor arkadaş!
Üçüncü kural ise; bir şey alan bir şey vermek zorundadır. Beleşe konforlu hayat mümkün değildir. Her türlü teknolojinin payı verilmek zorundadır.
Bu yüzden geçmişe baktığınızda kendinize ait bir otomobilinizin bile olmadığını görürsünüz. Depremde yerle bir olan binaları, göl olacak olan bölgeye havaalanı yapan kişilerin bizim üniversitelerimizde okuduklarını görünce kahrolursunuz. Bilimden nasibini almayan bir toplum olarak kaderimizin bu olduğunu söyleyebilirim. Sanırım siz de benimle aynı düşüncedesiniz. Bilimi üretmek veya keşfetmek yerine ithal edilen teknolojik cihazlarla gösterişe koşuyoruz. Marmara depremi için soykırım yasası çıkararak başka ülkelerden medet umduğumuzu hatırlatıyor ve bir araştırma gemimizin bile olmadığının altını tekrar tekrar çiziyorum. Borçlu bir ülke olarak bizim ne üretip üretemeyeceğimiz kuralını onlar belirler. İşte tüm bu nedenlerden dolayı gelişemiyoruz, üretemiyoruz… Tüketen bir toplum olarak günümüzü geçiriyoruz. Her şeyin daha iyi olabilmesi için her geçen daha çok çalışmalıyız.