ÖNSÖZ
Bu kitapta sunulan Belgelerden, Birleşmiş Milletler Kararlarından, Milletlerarası Anlaşmalardan ve yine bu makalede sunulan referans ve delillerden, 1963 ve 1974 seneleri arasında Kıbrıs Rumları tarafından Kıbrıs Türklerine yapılan zulumları göreceksiniz. Yine bu makalede neden ve nasıl Kıbrıs Cumhuriyetinin Kıbrıs Rumları tarafından yıkıldığını göreceksiniz. Kıbrıs Türklerine, Kıbrıs Rumları tarafından uygulanan insanlık ayıbı ambargoları okuyacaksınız. Avrupa Komisyonu tarafından 26 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyonları kaldırma kararında, Avrupa Birliğinin sözlerini yerine getirmediğini okuyacaksınız.
Ayrıca bu makale size Kıbrıs konusunda Tarihi gerçekleri ve Hukuki vakıaları ve yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Kıbrıs konusunda ve bilhassa Toprak ve Mülkiyet konularında İnsan Hakları boyutunda vermiş olduğu kararlar üzerinde aydınlatacaktır. Tüm çekmiş olduğu acılara rağmen Kıbrıs Türkleri her zaman Birleşmiş Milletler tarafından sunulan barış planlarını kabul eden taraf olmuştur ve en sonunda Birleşmiş Milletler ve Genel Sekreteri Kofi Annan tarafında sunulan Barış Planını 24 Nisan
2004 tarihinde Kıbrıs Türkleri kabul etmiştir. Fakat en son sunulan bu Barış Planını yine Kıbrıs Rumları tarafından red edildi.
Tüm bunlara rağmen Kıbrıs Türkleri, bir gün iki toplum arasında adil ve kalıcı bir anlaşmaya varıp, her iki topluma barış, huzur ve refah getireceğine inancı içinde yaşamaktadır ki bu barış, iki anavatan Türkiye ve Yunanistan arasında dostluğa, Doğu Akdeniz ve komşu ülkelere ve genelde tüm Dünya istikrarına da katkıda bulunacağına inanmaktadır. Fakat eğer Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Türkleri ile bir anlaşmaya varmak istemiyorlarsa, Kıbrıs Türkleri, kendilerini sonsuza kadar beklemeyecek ve her iki toplum kendi yollarında kendi kaderlerini tayin yönüne gideceklerdir.
KIBRIS CUMHURİYETİ ANAYASASI ALTINDA, KIBRIS TÜRKLERİNİN TOPLUMSAL VE SİYASAL HAKLARI
KIBRIS RUMLARI, 1963 SENESİNDE KIBRIS CUMHURİYETİNİ YIKTI VE GEÇMİŞ 50 SENE İÇERİSİNDE TÜM BARIŞ PLANLARINI RED ETTİ.
Demepoulos davasında verilen karardan sonra, Kıbrıs Rumlarının KKTC’de bıraktıkları tüm mallarını geri alabileceklerine dair hukuki argumanları ve bu mallarla ilgi Toplumlararası görüşmelerdeki stratejileri çöktü.
KIBRIS TÜRKLERİ VE KIBRIS RUMLARI BİR ANLAŞMAYA VARACAKLAR MI, YOKSA HERKES KENDİ YOLUNDA YÜRÜYEREK KENDİ KADERİNİ TAYİN ETMEYE Mİ GİDECEKTİR?
Değerli Okurlar,
Şimdiki durumu izah etmeye çalışıp, stratejik bakımdan çok önemli olan Kıbrıs’ta ileride neler olabileceğini izah etmeye çalışmadan önce, Kıbrıs adasının tarihi geçmişine çok kısa bir şekilde bakmamızın faydalı olacağını düşünmekteyim. Göreceğiz ki, 1571 senesinden sonra Kıbrıs’ı 300 senenin üzerinde idare eden Osmanlı İmparatorluğu, Büyük Britanya’nın, Osmalıların, Ruslara karşı yapmış oldukları savaşlarda askeri yönden desteklemeleri şartına tabi olarak Kıbrıs’ı, 1878 senesinde İngilizlere kiralamak zorunda kaldı.
Aşağıda yazılı olan bilgiler, Osmanlı İmparatorluğu ile Büyük Britanya arasında 4 Haziran 1878 senesinde imzalanan Konvansiyondan alınmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu ile Birleşik Krallık arasında varılan gizli anlaşma sonucu 4 Haziran 1878 tarihinde imzalanan Konvansiyon neticesinde, Büyük Britanyanın Berlin Konferansında, Osmanlı İmparatorluğu desteklemesinin karşılığında, Osmanlı İmparatorluğu da Büyük Britanya’ya, Kıbrıs’ı idare etme yetkisini verdi. Bu anlaşma 1878 senesinden önce yapılan gizli görüşmeler sonucu ortaya çıktı.
Mad. 1: Eğer, Batum, Ardahan ve Kars veya herhangi bir tanesi Ruslar tarafından muhafaza edilecek ise ve şayet ileride, Ruslar tarafından, Muhteşem İmparator Sultan’nın, Barış Anlaşmasında belirtilen Asyadaki topraklarından daha fazla toprak almaya teşebbüs edilmesi durumunda, İngiltere, bu toprakların korunması için Muhteşem İmparator Sultan’a askeri yönden katılarak destek vermeyi taahüt eder.
İngiltere’nin bu anlaşmanın şartlarının yerine getirilmesi için gerekli hazırlıklara başlaması için, Muhteşem İmparator Sultan, Kıbrıs’ın, İngiltere’ye devredilmesine ve işgal edilmesine rıza gösterir.
Masrafların üzerinde elde edilecek olan vergi gelirlerden, İngiltere tarafından Türkiye’ye ödenmesi şartı:
Mad: III: İngiltere, adada masrafların üzerinde elde edilecek vergi gelirlerden arta kalanı Porte’ye ödeyecektir. (bu fazlalık geçmiş beş senelik hesaplardan ortalama olarak hesaplanacaktır ki bu 22,336 kese parayı ifade etmektedir ki bu bundan sonra teyit edilecektir. Bu paranın hesaplanmasında, devlet mallarının kiralanması veya satılmasından elde edilen paralar bu hesaplamanın dışındadır).
——————————————————————————————————————————————
Osmanlılar ile Ruslar arasında 1853 den 1918 kadar devam eden savaşlarda, Büyük Britanya tarafından Osmanlılara Ruslar ile yaptıkları savaşlarda askeri yönden yardımda bulunmalarına karşılık, Osmanlılar 1878 senesinde Kıbrıs’ı İngilizlere kiraladı.
Mad. VI: Eğer Rusya Kars kasabasını ve son Ermeni savaşında aldığı toprakları Türkiye’ye geri verirse, Kıbrıs adası İngiltere tarafından boşaltılacaktır ve 4 Haziran 1878 tarihinde imzalanan Konvansiyon sona erecektir.
1 Temmuz 1878 tarihinde İstanbulda imzalandı.
http://en.wikipedia.org/wiki/Cyprus_Convention
1878 Konvansiyonundan sonra, Osmalı İmparatorluğu ile Ermeni ve Ruslar arasında yapılan savaşlardan sonra, Kars, Ardahan ve çevre toprakları Osmanlılar tarafından ve daha sonra yeni kurulan Türk İdaresi tarafından geri alındı.ve sonunda 23.10.1921 tarihinde imzalanan Kars Anlaşması ile Kars, Ardahan, Iğdır ve çevre toprakları Türkiye’ye verildi.
O zamandan bu yana Ruslar tarafından Kars ve çevre topraklarının Türklerden alınması için herhangi bir teşebbüste
——————————————————————————————————————————————
Osmanlı İmparatorluğu Sultanı II Abdülhamit Han 1878 tarihinde Kıbrıs’ı Büyük Britanya’ya kiraladı.
bulunulmadı. Fakat, Osmanlı İmparatorluğunun, 1. Dünya savaşında Almanların tarafında yer almasından ve mağlup telakki edilmesinden sonra, müttefik kuvvetleri tarafında yer alan İngiltere ve Fransa 1918 senesinde İstanbulu işgal etti. Bu defa da, Rusların politikasına uygun olduğundan dolayı, Bolşeviklerin başında olan Rus Hükümeti (Lenin)Türklere Kurtuluş savaşında önemli miktarda silah ve para yardımında bulundu.
Buna rağmen Büyük Britanya, Kıbrıs Konvansiyonunun VI maddesinde belirtilen taahütlerini yerine getirerek Kıbrısı boşaltarak Türklere geri vermedi ve tam aksine, Lozan Anlaşmasınn 20. Maddesi altında, Kıbrıs’ın Hükümranlık hakkını eline geçirerek 1960 senesine kadar Kıbrıs’ı Koloni olarak idare etti
Aşağıda yazılı olan bilgiler, Türkiye ile Büyük Britanya, Fransa. İtalya ve diğer altı ülke arasında, imzalanan Lozan Barış Anlaşmasından alınmıştır.
Lozan Barış Anlaşması – 24 Temmuz 1923
Madde 20: Türkiye, İngiliz Hükümetinin 5 Kasım 1914 tarihli Kıbrıs İlhak Kararı İlanını kabul eder.
Madde 21: Kıbrısta, 4 Kasım 1914 tarihinde ikamet eden Türk vatandaşları, mahalli kanunda konan şartlar altında İngiliz vatandaşlığını alacaktır ve bu vesileyle Türk vatandaşlığını kaybedeceklerdir. Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra iki sene içerisinde tekrar Türk vatandaşlığına dönme hakları vardır, şu şartla ki geri dönüşten on iki ay içerisinde Kıbrısı terk etmek zorundadırlar.
Bu anlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte Kıbrısta ikamet eden Türk vatandaşları, ki o tarihte İngiliz vatandaşlığını aldılar veya almak üzeredirler, Mahalli Kanunların şartlarına uygun olarak Türk vatandaşlıkları kaybedeceklerdir. Kıbrıs Hükümeti, daha önce Türk vatandaşı olup, Türk Hükümetinin müsaadesini almadan başka vatandaşlığa geçen Türk vatandaşlarının, İngiliz vatandaşlığına alınmasını red edebilir.
http://wwi.lib.byu.edu/index.php/Treaty_of_Lausanne – 25/08/2011
Sonuç olarak Büyük Britanya, Kıbrıs’ın Hükümranlık hakkını, 1960 senesinde Kıbrıs Türklerine ve Rumlarına, Kıbrıs Cumhuriyetini kurdurarak iki topluma teslim etti, fakat, iki tane Dhekelia, Larnaka’da ve Akrotiri,
Limasol’da egemen üs kendine ayırdı.
16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları tarafından kurulan Kıbrıs ortaklık Cumhuriyeti ancak 3 sene ayakta kalabildi. Kıbrıs Cumhuriyetinin birinci Rum Cumhurbaşkanı Archbishop Makarios III ve Türk Cumhurbaşkanı
——————————————————————————————————————————————
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş ve Garanti Andlaşmaları Kıbrıslı Türklerin lideri Dr. Fazıl Küçük ve Kıbrıslı Rumların lideri Archbishop Macarios III tarafından ve İngiliz Valisi Sir. Hugh Foot tarafından imzalandı.
Muavini Dr. Fazıl Küçük idi. Çok ani bir şekilde kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Rumlarının gayelerini ve Enosis (Kıbrıs’ı Yünanistanla Bağlama) hayallerini yıktı. 1963 senesinde Kıbrıs Rumları tarafından Kıbrıs Türklerine sunulan 13 Maddelik Plan (13 Points Plan), Kıbrıs Türklerinin Siyasal eşitliğini sağlayan temel Anayasal haklarını imha etmeye yönelikti.
Bu plan Kıbrıslı Türkler tarafından kabul edilmeyince, Kıbrıs Rumları, 21 Aralık 1963 senesinde Kıbrıs Türklerine saldırarak kendilerini yok etmeye çalıştı ve yeni kurulan bu ortaklık Cumhuriyetini de yıktı. Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit ortağı olan Kıbrıs Türklerini kanun dışı ve isyancı olarak ilan ederek, Kıbrıs’ın %3’de Rumlar tarafından kuşatılmış bölgelerde yaşamaya mecbur bırakıldı. 1963 den 1967 senesine kadar birçok Kıbrıslı Türk öldürüldü ve birçok Türk köyü de imha edildi.
1967 senesinde Kıbrıslı General Digenis diye bilinen Georgios Grivas komutasındaki Rum Milli Muhafız ordusu ile 10,000 üzerinde Yunan askerleri, Köfünye – Geçitkale (Kofinou) ve Aytotoro- Boğaziçi (Ayios Thedoros) köylerinde yaşayan Kıbrıslı Türklere saldırarak çocuk, yaşlı birçok Türk’ü öldürdü ve evleri de yakıp yıktı.
Bu felaket ve vahşet karşısında Türkiye, Kıbrıs Rumlarına ve Yunanistan’a bir nota vererek Kıbrıs Türklerini öldürmekten vazgeçmelerini, Yunanistanın Kıbrısta askerlerini derhal geri çekmelerini ve Kıbrıs’ın her tarafında kurdukları Türkleri Yoklama Barikatlarını kaldırmalarını istedi ve aksi halde Kıbrısa müdahale ederek gerekli her türlü askeri tedbirlerini alacağını bildirdi.
Türkiyenin sert ültümatonundan sonra, Rumlar, Türklere saldırılarını durdurdular ve General Georgias Grivas ve 10,000 üzerinde Yunan askeri Kıbrıs’ı terketmek zorunda kaldı ve Kıbrıs’ın her tarafında kurdukları utanç barikatlarını da kaldırdılar. Kıbrıs normale döndükten sonra Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumları arasında ilk Toplumlararası görüşmeler 1968 senesinde Beyrut’ta başladı. Bu görüşmelerde Kıbrıs Türklerini Rauf Raif Denktaş ve Kıbrıs Rumlarını da Glafkos Klerides temsil ediyordu.
İşte o zamandan beri, Kıbrıs sorununa adil ve yaşayabilir bir çözüm bulunabilmesi için, bazen kesilerek ve bazen de aralıklar ile Kıbrıs’ta ve bazen de New York’ta, Birleşmiş Milletlerde veya başka yerlerde Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları arasında 43 seneden buyana görüşmeler devam etmektedir.
Kıbrıs Türklerinin bu görüşmelerde varmak istediği çözüm şekli, iki Toplumlu ve iki Bölgeli, iki kurucu devlet arasında, iki toplumun siyasi eşitliğine dayanan ve Kıbrıs Türkleri için, Türkiyenin etkin ve fiili garantörlüğünü içerden Federal bir çözüm şeklindedir.
Kıbrıs Türkleri tarafından gözetilmesi gereken en asgari düzeyde kırmızı çizgi, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasındaki haklarımızın gerisine düşülmemesine çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Bunun için 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasındaki Kıbrıs Türklerinin haklarının ne olduğuna bakmamızda fayda vardır. 1960 Kuruluş ve Garanti Anlaşmaları altında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasındaki düzenlemelere göre Kıbrıs, Cumhurbaşkanı Rum ve Cumhurbaşkan Muavini bir Türk olan bağımsız bir devlet haline idi.
Bakanlar Kurulu yedi Rum ve üç Türk üyeden teşekkül edip, Elli üyeli Temsilciler Meclisi de ayni yedi’ye üç oran ile ve ülke genelinde her iki toplumun ayrı ayrı yapmakta oldukları seçimler ile oluşturulmuştu. Anayasal konullar üzerinde ihtilaflar bağımsız bir ülkeden seçilen bir yanacı başkan ve bir Türk ve bir Rum’dan teşekkül eden Yüksek Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanmaktaydı..
——————————————————————————————————————————————
1963 senesinde Kıbrıs Rum EOKA çeteleri tarafından köylerinden kovulan yaşlı Türk erkekleri, kadınlar ve çocuklar üzerindeki elbiseler ve ellerindeki çuvallar ile evlerini terketmek zorunda bırakıldılar.
(Gör: Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Madde. 133, 139, 149, (a), (b). Ayrıca, her iki toplumda, din, kültür ve eğitim üzerinde kontrol ve düzenlemelerde bulunmak üzere, her iki toplum tarafından ayrı ayrı seçimi yapılan Cemaat Meclisleri kurulmuştu.
Devlet ve hükümetin tüm yapısı, ağırlıklı bir şekilde iki ayrı toplumun varlığı üzerine kurulmuştu. Kıbrıs Rumlarının sayıca fazlalıklarını suistimal etmelerinin önlenmesi gayesiyle, Başkanlık, Meclis ve Bakanlar Kurulunda alınan kararlar mutlak ekseriyet ile alınıp, ayrıca bu kararların Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan Muavini tarafından onaylandıktan sonra Türkçe ve Rumca olarak Resmi Gazete’ de yayımlanması gerekmekte idi. (Gör: Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Madde 46, 47, 57).
Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan Muavininin SON VETO hakkına sahip olup ayrıca, Temsilciler Meclisinde kabul edilen yasaları Meclise geri gönderme usullerinde olduğu gibi, Bakanlar Kurulu kararlarını da geri gönderme haklarına haiz idiler. Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan Muavini, tüm kanunları ve dış ilişkileri ilgilendiren kararları ve daha bir çok durumları, Temsilciler Meclisine geri göndermedeki usullere uygun olarak müştereken ve ayrı ayrı yine VETO etme ve geri gönderme yetkilerine haiz idiler. (Gör: K.C.A, Madde 50, 51). Cumhuriyetin resmi dili Rumca ve Türkçe idi. (Gör: K.C.A, Madde, 47, 52 ve 3.(1), (2), (3), (4). Tüm kanunlar ve idari kararlar her iki resmi dilde yazılıp Resmi Gazete’de yayımlanması gerekmekte idi.
Ayni topluma ait fertler arasında çıkan hukuki ihtilaflara yine ayni topluma ait hakimler tarafından görülüp, iki ayrı toplum fertlerine ait hukuki ihtilaflarda iki ayrı toplumdan gelen Türk ve Rum hakimlerden teşekkül eden mahkemeler tarafından görülüp karara bağlanması gerekmekte idi.
Gör: Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Madde 159, (1), (2), (3), Davacısı ve davalısı ayrı Cemaatlara mensup olan bir hukuk davasına, Yüksek Mahkemece tayin edilen her iki Cemaata mensup hakimlerden mürekkep bir mahkeme bakar. (4), Suçlusu ve zarar gören şahsı ayrı Cemaatlara mensup olan bir ceza davasına, Yüksek Mahkemece tayin edilen her iki Cemaata mensup hakimlerden mürekkep bir mahkeme bakar. Madde: (5), (6).
Kısacası, Kıbrıs Cumhuriyetinin şekline bir tanımlama getirecek olursak, Kıbrıs Cumhuriyeti, coğrafi temele dayanmayan ve Fonksiyonel bir Federal Devlet yapısına sahip bir Cumhuriyet modeli idi.,
Fakat Anayasal bakımdan eğer Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası üzerinde iki toplum arasında yorum yapmada görüş ayrılığı çıkarsa idi, yukarıda belirttiğimiz gibi, bu hukuki mesele yabancı ve bağımsız bir hakimin başkanlığında ve bir Türk ve bir Rum’dan teşekkül etmiş olan Yüksek Anayasa Mahkemesi tarafından çözümlenmesi gerekirdi. Ayrıca diğer yargı işlerine bakacak olan Yüksek Mahkeme de yine, bağımsız bir ülkeden olan ve iki oyu bulunan bir yabancının başkanlığında, iki Rum ve bir de Türk Hakimden teşekkül etmekteydi.
( Gör: K.C.A. Madde, 152, 153, (1), (2).
——————————————————————————————————————————————
Kıbrıs Rumları tarafından Muratağa (Marata) köyünde katledilen Türk kadın, erkek ve çocukların mezarları 20 Temmuz 1974 tarihinden sonra açılırken Birleşmiş Milletler askerleri tarafın gözlemlendi.
Kıbrıs Rumları 1963 senesinden sonra ve yalnız başlarına ve kendilerin yaratmış oldukları Zorunluluk Doktrini (the Doctrine of Neccessity (Cyprus Law Reports 195, Attorney – General v. Mustafa İbrahım, Criminal Appeals No: 2729, 2734, 2735) gereğince ve Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Hükümlerine aykırı olarak, idari ve mahkeme duruşmalarında Anayasaya aykırı bir şekilde sadece Rumca dilinin kullanılmasına müsaade ettiler ve ayrıca iki ayrı topluma ait Türk ve Rum fertleri arasındaki hukuki ihtilaflara da sadece Rum hakiminin bakmasına yine imkan tanıdılar. Belirtilmesi gerekir ki, Anayasa hükümleri yine Anayasada belirtien kaidelere uygun olarak değiştirilmediği müddetçe her zaman yürürlükte kalır ve hiçbir Karar veya Kanun Anayasaya aykırı olamaz ve yorumlanamaz. (Gör: K.C.A. Madde 179, (1)- İfade: Bu Anayasa Cumhuriyetin en yüksek kanunudur.
(2)- Temsilciler Meclisinin veya Cemaat Meclislerinden herhangi birinin hiçbir kanun veya kararı ve Cumhuriyet dahilinde icra kuvvetini kullanan veya herhangi bir idarî görev gören herhangi bir organ, makam veya şahsın hiçbir muamele veya kararı hiçbir suretle, bu Anayasa hükümlerinden herhangi birine aykırı veya uyuşmaz olamaz . Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası altındaki kaide, bu Anayasanın herhangi bir maddesinin değiştirilmesi içinTemsilciler Meclisinde bulunan Rum ve Türk üyelerin ayrı ayrı ve üçde ikisinin olumlu oy vermelerini gerektirirve bu demektir ki; Kıbrıs Rumları 1963 senesinden bu yana Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yalnız başlarına kanuni değişiklik yapma imkanları yoktur.
( Gör: K.C.A, Madde, 182, (1), (2), (3). Bu demektir ki, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında, Kıbrıs Türklerinin yer almadığı hiç bir değişiklik yapılamaz bu günkü Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960 senesine Türkler ve Rumlar arasında kurulan bir ortaklık Cumhuriyeti değil de bir Kıbrıs Rum Yönetimidir.
Şimdi, Archbishop Makarios tarafından, 1963 senesinde sunulan ve Kıbrıs Türk Toplumunun her türlü toplumsal ve siyasal eşitliklerini sağlayan temel anayasal haklarının garantilerin ortadan kaldırılmasını hedefleyen 13 Maddelik Planın ne olduğuna bakalım.
MAKARİOUS’UN 13 MADDELİK PLANI
- Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan Muavininin veto hakları kaldırılsın;
- Cumhurbaşkan Muavini, Cumhurbaşkanının yokluğunda veya görevini ifa edemeyecek durumda olduğunda, Cumhurbaşkanının görevlerine vekalet etsin;
- Temsilciler Meclisinin Rum Başkanı ve Türk Başkan Yardımcısı, Meclisteki kendi Rum ve Türk üye temsilcileri tarafından ayrı ayrı değil de, tüm Meclis üyeleri tarafından seçilsin;
- Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı, Meclis Başkanının yokluğunda veya görevini ifa edemeyecek durumda olduğunda, Meclis Başkanının görevine vekalet etsin;
- Temsilciler Meclisinde, Anayasal konularda bazı maddelerin değiştirilmesinde her iki toplumun temsilcilerinden ayrı ayrı çoğunluk istemesi hükmünün iptal edilmesi;
- Müşterek Belediyelerin kurulmasına;
- Adalet Siteminin birleştirilmesine;
- Güvenlik güçlerinin Polis ve Jandarma olarak ayrılmasının ortadan kaldırılmasına;
- Emniyet Güçlerinin (Polis ve Jandarma) ve Muhafız Ordusunda sayısal rakamlarının kanunla düzenlenmesine;
- Kamu hizmetinde ve Cumhuriyet Kuvvetlerinin terkibinde mevcut olan rakamsal oran değiştirilerek bu terkibin Kıbrıs Rumlarının ve Türklerinin sayısal nufus oranına göre terkip etmesine;
- Kamu Hizmeti Komisyonu üyelerinin sayısı On’dan, Beş’e indirilmesine;
- Kamu Hizmeti Komisyonundaki kararlar basit çoğunluk ile alınmasına,
- Rum Cemaat Meclisinin iptal edilmesine,
——————————————————————————————————————————————
Nüfus Mübadelesi Andlaşması 02.08.1975 tarihinde Viyana’da Kıbrıs Türklerinin lideri Rauf R. Denktaş ve Kıbrıs Rumlarının lideri Glafkos Kleridis tarafından imzalandı. Resimde ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim görülmektedir.
——————————————————————————————————————————————
1977 Doruk Andlaşması, Kıbrıslı Türklerin Lideri Rauf R. Denktaş ve Kıbrıslı Rumların Lideri Archbishop Makarios tarafından imzalandı. Resimde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim.
http://www.kypros.org/Cyprus_Problem/13_points.html -25/08/2011
Görüleceği gibi bu değişiklik teklifi yapılan maddeler, Kıbrıslı Rum çoğunluğun, Kıbrıslı Türk azınlığa üstünlüğünü ve tahakümünü gerçekleştirmeyi amaçlıyordu.
Tabii ki bu değişiklik teklifleri, Kıbrıs Türk Toplumu tarafından tamamen kabul edilmez teklifler idi. Kıbrıs Türkleri tarafından bu tekliflerin red edilmesinden sonra, Archbishop Makarios ve Kıbrıs Rumları Akritas Planını uygulamaya koydu.
“Bu planın işleyişinin birinci kısmı, Dünya Kamuoyunu, Kıbrıslı Türklere çok fazla Anayasal haklar verildiğini ve Kıbrıs Cumhuriyetinin işler duruma getirebilmek için Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının tekrar yazılması gerektiğine ikna etmekti. Dünyanın etkin oyuncularından olan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumların Siyasal üstünlüklerinden hiç bir zaman korkmalarının gerekmediğine inandırılmaktı.
Planın ikinci kısmı, Kıbrıs Cumhuriyetinin mevcudiyetini garanti eden milletlerarası anlaşmaları iptal etmekti. Eğer kanuni bir şekilde bu anlaşmaları iptal etme yolu bulunabilinirse, Kıbrıs’ın, Yunanistana bağlanması mümkün olacaktı. İngiltere, Yunanistan ve Türkiye tarafından uygulamaya konan garantilerin mevcudiyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Kıbrıslı Rumların ve Türklerin varlığını korumaktı.
Planın son kısmında ise, Kıbrıslı Türkler eğer bu değişikliklerin gerçekleşmesine engel olup kuvvetle karşı koyarlarsa, yabancı güçlerin müdahalede bulunmasına fırsat verilmeden, Kıbrıslı Türkler kanlı bir şekilde bastırılmalıdır”.http://en.wikipedia.or/wiki/Akritas_plan — 25/08/2011
Kıbrıs Rumları, Akritas Planının son savhasını uygulamaya koyup, Kıbrıslı Türk Bakanları, Hükümetten kovup, Kıbrıs Cumhuriyetini 21 Aralık 1963 tarihinde yıktıktan ve kanlı bir şekilde Kıbrıs Türklerini bastırmaya başladıktan sonra,Kıbrıs Türklerinin Rumlar tarafindan daha fazla öldürmelerini durdurmak için Birleşmiş Milletler tarafından acele olarak Kıbrıs’a Barış Gücü Askerinin gönderilmesini sağlamak gayesiyle, garantör ülkelerden birisi olan Türkiye, Kıbrıs’taki bu anormal şartların bu kadar çok uzun bir süre devam edeceğini tahminde bulunamadığı için, Birleşmiş Milletlerde, 4 Mart 1964 tarihinde geçirilen ve Kıbrıs Cumhuriyetinin Hükümranlık Hakkının devamını teyit eden 186 sayılı Güvenlik Konseyinin kararını bu kabul etmek zorunda kalmıştı.
(Gör: Güvenlik Konseyi Kararı 186 (1964) (1), Tüm üye devletlere çağrıda bulunulur ki, Birleşmiş Milletler Deklarasyonu altındaki sorumluluklarına uygun olarak ve hükümran Kıbrıs Cumhuriyetinde mevcut durumun daha da kötüye gitmesini ve milletler arası barışın bozulmasına sebep olacak her türlü hareketlere girişmekten ve tehditlerden kaçınmalıdırlar.
(2), Kanun ve nizam hakimiyetini korumaya ve sağlamaya sorumlu olan Kıbrıs Cumhuriyetinin, Kıbrısta, şiddet eylemlerinin ve kan akışının durdurulması için gerekli her türlü ek tedbirleri almaya çağrılır. (3), (4), Kıbrıs Cumhuriyetinin rızası ile Kıbrısta, Birleşmiş Milletler tarafından bir Barış Gücü Askeri kurulması tavsiye edilir. v.s (5), (6), (7), (8), 4 Mart 1964 (S/5575). İşte bu 186 sayılı Güvenlik Konseyinin kararı altında, Kıbrıs Rumları, bu güne kadar Kıbrıs Cumhuriyetinin tanınmışlığını ve ünvanını tutmayı başardılar.
——————————————————————————————————————————————
1979 Doruk Andlaşması, Kıbrıslı Türklerin lideri Rauf R. Denktaş ve Kıbrıslı Rumların lideri Spyros Kyprianou tarafından imzalandı. Resimde ayrıca Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kurt Waldheim görülmektedir. Kyprianou 1981 Birleşmiş Milletler Barış Planı olan “ Waldheim’in Değerlendirmeleri” ve 1986 senesinde “Perez De Cuellar’ın Birleştirilmiş Dökümanları’ nı” red etti.
Kıbrıs Rumları, 1960 senende kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini yıkmakla da yetinmeyip, 15 Temmuz 1974 tarihine, Yunanistandaki Askeri Cunta Hükümetinin onayı ile Kıbrısta Yunan askerleri ile birlikte Kıbrıs Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı Makariosu ve Kıbrıs Rum idaresini devirerek ilk önce binlerce Kıbrıslı Rumlarını öldürdüler ve sonra öldürmelerini Kıbrıs Türklerine çevirdiler. Türkiye 20 Temmuz 1974 tarihinde, Kıbrıs’ta öldürmeleri durdurmak, Kıbrıs Türklerini korumak, kanun ve nizam hakimiyetini sağlamak için 16 Ağustos 1960 tarihli Garanti ve İttifak Anlaşmasındaki haklarına dayanarak, Kıbrısa müdahalede bulunmaya mecbur bırakmışlardır.
Madde: 2. Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1’nci maddede belirtilen taahhütlerini kaydederek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, ülke bütünlüğünü, güvenliğini ve anayasanın temel maddeleri ile oluşan durumu (state of affairs) tanırlar ve garanti ederler.
Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin diğer herhangi bir devlet ile gerek birleşmesini. gerekse Ada’nın taksimini doğrudan doğruya, veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardım ve teşvik edici bir amacı olan tüm hareketleri kendi yetki ve ilgileri oranında önlemeyi üstlenirler.
Madde: 3. Bu andlaşmanın hehangi bir maddesinin ihlali halinde, Yunanistan, Birleşik Kırallık ve Türkiye, birbirlerine konu üzerindeki görüşlerini ortaya koymak veya bu anlaşmanın hükümlerine uymayı sağlamak maksadiyle gerekli tedbirleri almak için birlerine danışmayı taahüt ederler.
Bu anlaşmanın şartlarına uymak için Garantör ülkerler tarafından müşterek veya belirli bir gayede müdahalede bulunmak birlikteliğiı sağlanamazsa, Garantör ülkelerden herhangi birisi, sadece bu anlaşma ile kurulan devlet işlerinin tekrar yoluna koymayı sağlamak gayesiyle tek başına müdahale etme hakkını saklı tutar.
www.cypnet.co.uk/ncyprus/history/republic/try-huarantee.html — 19/07/2011
Türkiyenin 1974 senesinde müdahalesinden sonra, ve Kıbrıs Türklerinin lideri Rauf Raif Denktaş ve Kıbrıs Rumlarının lideri Glafkos Kleridis tarafından 2 Ağustos 1975 tarihinde Viyanada, Nüfus Mübadelesi Anlaşması imzalandıktan sonra Kıbrıs Türkleri adanın kuzeyinde ve kıbrıs Rumları da adanın Güneyinde yaşamaktadırlar.
Kıbrıs Rumları her zaman Barış Planlarını red etti
Buna rağmen 1974 öncesi ve sonrasında Kıbrıs Türkleri ve Türkiye, Kıbrısta bir çözüm bulunması için her zaman büyük çaba gösterdi fakat çözüme ne zaman yaklaşılsa Kıbrıs Rumları çözümü red etti.
Bunların en güzel örnekleri, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kurd Waldheim’in “1981 Waldheim’in Değerlendirmeleri – Ara Anlaşma” ki bu anlaşmanın yürürlüğe konulabilmesi, müteveffa eski Rum Lideri Spyros Kyprianou’nun, Türk Toplumu Lideri Rauf Raif Denkaş’la yüz yüze görüşmeyi, Denktaş’ı eşit konuma getireceği iddiası red etmesinden dolayı bozuldu. Yine geçmiş Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın Birleştirilmiş Belgelerinin 1985 – 86 senelerinde Kıbrıs Rum Lideri müteveffa Spyros Kyprianou tarafından ve geçmiş Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Butros Ghali’nin Fikirler Dizisinin de Kıbrıs Rum lideri George Vasilliou tarafından 1992 senesinde red edildi. Son olarak da Birleşmiş Milletler Barış Planının (Annan Plan) 24 Nisan 2004 tarihinde referandumda, Rum Siyasi liderleri Tassos Papadopoulos, Dimitis Christophias ve %75 Rum Halkı red edilmesi, Kıbrıs Rumlarının uzlaşmaz tutumlarının ve Kıbrıs Türkleriyle bir anlaşmaya varmak istememelerinin en sağlam örnekleridir. Yukarıdaki bilgi, eski Kıbrıs Rum Dışişleri bakanı Nicos Rolandis’in The Bridge Magazin – Kıbrıs Rumlarına bir Çağrı isimli internette yayınlanan makalesinden alınmıştır. (http://www.bridge-mag.com/magazine/index.php?option=com_ content)
Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Kıbrıs Cumhuriyetinin tanınmışlık ve devlet imkanlarını elerinde tutmalarından dolayı ve ayrıca büyük bir lobi gücüne sahip olmaları sebebiyle, Kıbrısta barış ve çözüm istemeyen Kıbrıs Türkleri ve Türkiye ve çözüm isteyen taraf da 24 Nisan 2004 Referandumuna kadar Kıbrıs Rumları olarak görülmekte idi. Bu yanlış intiba Birleşmiş Milletler Planını (Annan Plan) %65 evet oyu ile Türkler tarafından kabul edilmesine ve bu Barış Planınıı %75 Rumları tarafindan red edilmesine kadar devam etti.
Bu Kıbrıs Rumlarının gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Fakat maalesef, bu referandumdan sonra, Kıbrıs Türkleri leyhine Dünyada hüküm süren sempatiye rağmen ve 26 Nisan 2004 tarinde Avrupa Komisyonunda alınan karar gereğince, Kıbrıs Türkleri üzerinde uygulanmakta olan izalosyanların kaldırılacağına, Kıbrıs Türklerine verilen bu sözler tutulmadı ve aksine Kıbrıs Rumları, 16 Ağustos 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Garanti Anlaşmasının hilafına, Avrupa Birliğine 1 Mayıs 2004 tarihinde üye olarak alındı Kıbrıs Türkleri üzerinden de bu izalosyanlar da kaldırılmadı.
Madde 1. Kıbrıs Cumhuriyeti, kendi bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve güvenliğini devam ettirmeyi ve anayasaya saygıyı güven altına almayı üstlenir. (taahhüt eder) Kıbrıs Cumhuriyeti, ayrıca tümüyle veya bir bölümüyle herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde siyasi veya ekonomik bütünleşmeye girmeyeceğini taahhüt eder. (sorumluluğunu yüklenir)
Kıbrıs Cumhuriyeti, bu maksatla adanın gerek birleşmesini, gerekse taksimini doğuracak doğrudan doğruya (direkt olarak) veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardımcı ve teşvik edici tüm hareketleri yasaklar.
Ne kadar gülünç ve acıdır ki, Kıbrıs Rumları Avrupa Birliği içerisinde üyeliklerinin keyfini çıkarırken bir zamanlar Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit ve kurucu ortağı olan Kıbrıs Türklerine Avrupa Birliği ve diğer ülkeler ambargolar ve izolasyonlar uygulamaktadır. Kıbrıs Rumları, aradan geçen 47 yıllık Kıbrıstaki gerçekleri de nazarı itibare alarak, Kıbrıs Türkleri ile adil ve kalıcı bir çözüme ulaşmak yerine, Birleşmiş Milletler gözetimine 24 Nisan 2004 de yapılan referandumda, Bileşmiş Milletler Barış Planını (Annan Plan) da red etti ve Kıbrıs Türklerini ekonomik bakımdan da çökertmeyi hedef seçtiler.
Ekonomik bakımdan zayıf Kıbrıs Türklerinin görüşmelerde Kıbrıs Rumlarının şartlarında bir anlaşmayı kabul edeceklerine inandılar. Bu gayelerine ulaşmak için Avrupa Birliği içindeki baskılarını artırarak, Avrupa Birliğinin Komisyonunun 26 Nisan 2004 tarihli Kıbrıs Türkleri üzerindeki izolasyanların kaldırılması yönündeki kararın uygulanmaması için veto haklarını kullandılar.
Ayrıca, toprak ve mülkiyet konularında Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerinde Türkiye aleyhine hukuki davalarla saldırılarını artırmaya başladılar.Bu saldırıları arasında, 28 Kasım 1996 tarihinde 40/1993/435/514 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Titina Loizidou v. Turkey davasında ve 22 Aralık 2005 tarihinde kazandıkları 46341/99 sayılı yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerinde, Mayra Xenides Arestis v. Turkey davalarında elde etmiş oldukları başarılar sonucunda Kıbrıs Türklerinin ve Türkiyenin pes edeceğine dair ümitlenen Kıbrıs Rumlarını, Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs’ta bir çözüm bulma yolundaki yapmış oldukları görüşmelerde çok daha uzlaşmaz tavırlar içerisine koydu.
Demepoulos davasında verilen karardan sonra, Kıbrıs Rumlarının KKTC’de bıraktıkları tüm mallarını geri alabileceklerine dair hukuki argumanları ve bu mallarla ilgi Toplumlararası görüşmelerdeki stratejileri çöktü.
22 Ocak 1990 tarihinde Avrupa İnsan Haklarını Mahkemesinin Yargı Yetkisini kabul eden Türkiye, Kıbrıs Rumlarının açtığı Loizidou ve diğer dava konularının, 1974 senesinde meydana geldiğini, ve bu dava sebebinin Türkiyenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul ettikten önce meydana geldiğinden dolayı ve ayni dava mevzuu hadiselerin ayrıca Türkiyenin kendi yargı alanı dışında meydana geldiği cihetle, Türkiye. Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonunun 46’ıncı maddesine göre bu Loizidou davasının kendisi bağlamayacağını iddi etti. Fakat, Türkiye, bu davanın Avrupa
Komisyonu savhasında ratione temporis itirazında bulunmuşsa da, bu davanın 4 Mart 1991 tarihli Kabul Edilebilirlik (Admisibility) savhasında, bu mahkemenin yargı yetkisizliği iddiası yani dava konusu hadise acaba ani bir ihlal ile olup biten bir hadise mi olduğu ve yoksa meydana gelip de devam eden bir hadise mi olduğu hiç analiz edilip tartışılmadı.
İnsan Hakları Mahkemesi Türkiyenin Kıbrıs’ta devamlı olarak asker bulundurduğu ve KKTC’ nin, de Türkiye’nin bir Alt Birimi ve Mahalli idaresi olarak kabul edilmesi gerektiği ve bu dava mevzuu hadisenin geçmişte olup biten bir hadise olmayıp geçmişte başlayıp halen devam eden bir hadise olduğu cihetle, Loizidiou’nun haklarını, Türkiye’nin, Madde 1 ve Protokol 1 altında ihlal ettiğine karar verdi. Gör: “Yüksek Sözleşmeci taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkese, bu Sözleşmenin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlükleri yararlandırmayı garanti ederler”. Sonuç olarak Titina Loidiou ve Kıbrıs Rumları bu davayı kazandı.
Kıbrıs Rumlarının mal davalarında bu başarılarını 18 Mart 2010 tarihine kadar İnsan Hakları MahkemesininDemopoulas kararına kadar devam ettirdi. Kıbrıs Rumları için Loizidou davasındaki başarısına Myra Xenides Arestis davası ve daha sonra da, Brüksel’de David – Linda Orams davası ile devam etti. Bu davada, Kıbrıs Güney Kıbrıs Rum Mahkemesinin bir kararının, Birleşik Kırallıkta Tanınma ve Tenfiz edilmesi için, Avrupa Birliği Meclisinin (EC) No: 44/2001 sayılı nizamı altında, Queens Bench Bölümü Mahkemesinde, Master Eyre tarafından İngiltere’de kayıt edilmesine 25 Ekim 2005 tarihinde karar verdi. Fakat kayıt bu kararına karşı David – Linda Orams temyize balvurdu ve 6 Eylül 2006 tarihinde Justice Jack Rum Mahkemesi kararının Birleşik kırallıkta kayıt edilmesi kararının iptal edilmesine karar verdi ve bu yolda Hukuki mücadelenin 1’inci raundunu David – Linda Orams çifti kazanmış oldu.
Fakat bu davada Meletios Apostolidies isimli davacı Rum, Justice Jack’ın kararına karşı A2/2006/2114 dava numarası ile İngiliz İstinaf Mahkemesine başvurdu. İngiliz İstinaf Mahkemesi de 26 Haziran 2007 tarihli bir emir ile 5 soruya cevap vermesini için konuyu Avrupa Adalet Divanına havale etti. İngiliz İstinaf Mahkemesi tarafından, Avrupa Adalet Divanından sorular sorular genel olarak şuydu.
Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine üye olması kanunun 10’uncu Protokol altında, Avrupa Birliği kanunlarının, Kıbrıs’ın Kuzeyinde geçici olarak uygulanmaktan durdurulması; Güney Kıbrıs Rum Mahkemesinin Kuzey Kıbrıstaki bir gayrimenkul mal ile ilgili kararının başka bir Avrupa Birliği ülkesinde Tanınma ve Tenfizini engeller mi? Bu meselede Kıbrıs Rumları, Avrupa Birliğide üye olmanın menfaatını elde ettiler.
Çünkü, Avrupa Birliği Meclisi (EC) No: 44/2001 nizamları altında ve Jullian Kokott isimli Advocate General’ın Melitios Appostolides leyhine Avrupa Birliği Adalet Divanına verdiği kuvvetli tavsiyeye dayanarak, Vasillios Sokourisismili bir Rumun başkanı olduğu Adalet Divanı 2 Mayıs 2009 tarihinde İngiliz İstinaf mahkemesine Melitios Apposdolides ve Kıbrıs Rumları lehine cevap vererek görüş bildirdi. Lord Justice Pill, Lord Justice Lloyd ve Sir Paul Kennedy’den oluşan İngiliz İstinaf Mahkemesi 19 Ocak 2010 tarihinde Melitios Apostolides ve Kıbrıs Rumları lehine bir karar verdi ki, Kuzey Kıbrıs’ta bir mal ile ilgili Güney Kıbrıs’ta mahkemesinin verdiği bir karar, İngiltere’de kayıt edilerek Tanıma ve Tenfizine gidilebilinir. Netice itibariyle Kıbrıs Rumlarının kazandığı bu Hukuki başarılar toplumlararası görüşmelerde kendilerinin uzlaşmazlıklarını daha da artırdı.
Çünkü, Demepoulos kararına kadar, geçmiş İnsan Hakları Mahkemesi davası kararlarında, Rumlar tarafından kazanılan temel hak, Kıbrıs Rumlarının 1974 öncesi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde terk ettikleri gayri menkul malların halen sahibi olarak kabul edilmesi yanında ve en önemlisi, bu topraklarına geri dönmeye ve topraklarının tümünü Kıbrıs Türklerinden geri almaya da hakları olduğu prensibine dayanmaktaydı.
Kıbrıs Rumlarının, bu inançları ve tezleri 18 Mart 2010 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından verilen 46113/99, 3843/02, 13751/02 ve 13466/03 sayılı Demopoulos ve diğerleri v. Turkey davasına kadar devam etti. Bu dava ve karardan sonra Kıbrıs Rumlarının KKTC’de bıraktıkları gayrimenkul mallar üzerindeki tezleri çöktü.
Bu davadan sonra da Kıbrıs Rumlarının KKTC’de terk ettikleri gayri menkul malların halen sahibi olarak kabul edilmekle beraber, bu mal sahiplerini ne şekilde tatmin edeceğine karar verme hakkı Sozleşmede taraf olan ülkeye yani Türkiye’ye bırakılmıştır. Bu sebeple, bu Demopoulos v. Turkey kararı ile, Kıbrıs Türkleri için ve lehine ne gibi prensipler ve içtihatlar getirdiğine bakalım;
Aşağıda yazılı olan bilgiler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Takis Demepoulos ve diğerleri ile Türkiye davasındaki Hükmünden iktibas edilmiştir.
114.-“Mahkeme içtihatları gösteriyor ki, eğer bir İnsan hakları ihlali, geri vermeyi veya eski haline dönmeyi imkan kılıyorsa, sözleşmeye taraf bir devlet bu yolu seçebilir. Fakat eski hale dönülmesi mümkün değilse, Mahkeme genel uygulamada, sözleşmeye taraf devletlere alternatif bir yol ile toprak geri verme yerine toprağın kıymetinde tazminat ödemesine emir verebilir. Çünkü sözleşmeye taraf olan devletler bir insan hakları ihlali durumunda, bu ihlali ne şekilde tamir etme yolunu seçmekte serbesttir. Bir mahkeme hükmünü hangi yol ile yerine getireceklerine dair takdir hakkı, Konvansiyonun 1’inci maddesinde, Sözleşmeye taraf devletlerin bu Konvansiyondaki, hak ve hürriyetleri hangi metot ile garanti altına alabilecekleri seçebilme hürriyetinden kaynaklanmaktadır”.
116. “Mahkeme ayrıca işaret etmelidir ki, 35 sene bir zaman önce müracaatçılar veya atalarının sahibi oldukları ve bıraktıkları malları, müracaatçıların ve müdahil olan devletin (Kıbrıs Cumhuriyetinin) iddia ettikleri gibi tüm meselelerde veya maddi bakımdan imkansız olan dışındaki tüm meselelerde, davalı devleti bu malları sahiplerine geri vermeyi mecbur kılmak keyfi ve tartışılır olup ayni zamanda da mantıksızdır. Davalı devletin böyle bir durumda başka esasları veya üçüncü kişileri hesaba katma hakkından engellenemez.
Bu mahkemenin görevi değildir bu konvansiyon altında hakları ihlal edilenlerin haklarının kendilerine geri verilmesi için, ki bu konvansiyonu yorumlayarak, bir devleti çok büyük bir miktarda kadın çocuk ve adamı zorla tahliye ettirerek tekrar kendilerine evler bulma veya evlere yerleştirme mecburiyetine bırakılsın”.
117. “Mahkeme ifade etmektedir ki, geçmiş yaraların tamir edilmesine çareler getirilmesi gerekirken ayni zamanda orantısız bir şekilde yeni yaralar açılmaması gerekmektedir.‘Nitekim, mahkemelerin dava kanunlarında hiç böyle bir içtihat yoktur ki, Sözleşmeye taraf bir devletin, malın halen tasarruffunda tutan şimdiki kullanıcılarını nazarı dikkate almadan ve çarşaf (genel) bir politika izleyerek malı eski sahiplerine geri vermeye mecbur kılsın”.
118. “Mahkeme bu görüştedir ki, gayrimenkul mal ihlallerinde mağduru ne şekilde tatmin etme yolunu seçme hakkının Sözleşmede taraf olan devlete bırakılması gerekmektedir çünkü, mevcut imkanlar, öncelikler ve o ülkenin içindeki birbiriyle çatıma halinde olan hakları nazarı itibare olarak en iyi karar verme durumunda olan o ülkedir ki bu durum Kıbrıs’ın Kuzeyinde de aynidir.
Bu durum karşısında 67/2005 sayılı kanun altında hangi hallerde malların geri verilebileceğine dair takdir hakkının kullanılmasında bir problem yoktur”.
Sonuç
127. “Mahkeme, 67/2005 sayılı yasanın, Kıbrıslı Rumların mülkiyet haklarını kullanmaların ihlali yönündeki şikayetlerinin giderilmesinde, ulaşılabilinen ve etkin bir çare getirdiği yönünde bulgu yapar. Şikayetçi mal sahiplerinin bu davada, bu etkin mekanizmayı kullanmadıkları görülmekte olup, Konvansiyonun 1’inci maddesi ve Protokolun 1’inci maddesi altında mahalli çarelerin tüketilmemesinden dolayı bu müracaatları red olunur. Mahkeme tatmin olmuştur ki, 67/2005 sayılı bu yasa, bu mahkemenin kontrolü ve etki alanı dışında olan bir bölgede gerçekçi bir çare getirdiğine inanmaktadır”.
128. “Son olarak ısrarla belirtilir ki, bu karar hiç bir şekilde ve mutlaka şikayetçilerin TMK kullanmaları gerektiği yönünde yorumlanmamalıdır. Bu yolu seçmeyerek, bu soruna siyasi bir çözüm getirilmesini bekleyebilirler. Fakat, bu noktada ve şimdi şikayetçiler (müracaatçılar) konvansiyondaki bu haklarını kullanmak istedikleri takdirde, bu müracaatların görüşülmesine Kabul Edilebilirlik (Admisibility) durumları, yukarıda belirtilen yaklaşım ve prensipler çerçevesinde karar verilecektir. Şikayetçiler tarafından mahkemeye yapılan müracaatlarda, tüm mahalli çarelerin tüketildiğine dair mahkemenin her zaman yüksek denetleyici yetkileri devam etmektedir”.
129. “Mahkeme bu sonuca varır ki, müracaatın bu kısmı, Konvansiyonun 35’inci maddesinin 1 ve 4 fıkraları gereğince red olunur”.
Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davası kararından çıkan sonuç şudur ki, Güzelyurtta (Morphou) toprağı kalan ve/veya toprağını kaybeden Demopoulos ve KKTC’in diğer bölgelerinde toprakları kalan davacılar, KKTC’de kurulan Taşımaz Mal Komisyonuna müracaat etmesi durumunda, ve Komisyon bu kişilere Tazminat veya talep etmeleri halinde Güney Kıbrısta kalan Türk mallarıyla Takas ve uygun olması halinde de İade Yolu ile teklifte bulunmasını etkin bir mahalli çare olarak kabul etmiştir.
Sonuç olarak Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları arasında yapılan görüşmelerde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafında Demopoulos kararında ortaya konan bu yeni prensipler karşısında, 1974 öncesi mülk sahibi olan Kıbrıs Rumlarının tümünün topraklarına geri dönmeye hakkı vardır yönündeki taleplerinin haklılık ve hukuki temelini ortadan kaldırmış oldu.
İnsan Hakları Mahkemesi bu kararına yukarıda 128’inci paragrafta belirtildiği veçhile, bundan sonra Kıbrıs Rumların toprak ve Mülkiyet konularında İnsan Hakları Mahkemelerine müracaat hakkını da sınırlandırdı ve halen İnsan Hakları Mahkemelerinde Kabul Edilebilirlik (Admisibility) safhasını geçirmeyen ve Kıbrıs Rumları tarafından İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye aleyhine açılan 1400 civarında davalarını da KKTC’de Taşınmaz Mal Komisyonuna yapmalarına yönlendirdi.
Bundan sonra Taşınmaz Mal Komisyonunun kararlarını beğenmeyen Kıbrıs Rumları, bu Komisyon kararı aleyhine, önce KKTC’de Yüksek İdare Mahkemesine dava açacak ve Yüksek İdare Mahkemesinin kararını da beğenmediği takdirde ve iç hukuk yolu bu şekilde tüketildildikten ve ancak bu safhadan sonra, KKTC Yüksek İdare Mahkemesinin kararını, İnsan Hakları Mahkemesine götürebilecektir.
Bir başka ifade ile her ne kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinindeki Yasama, Yürütme ve Yargıyı, Türkiye Cumhuriyetinin bir alt birimi olarak kabul etse bile, yine de KKTC Anayasası altında kurulan ve görev
——————————————————————————————————————————————
KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş, Kıbrıslı Rumların lideri George Vasiliou ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez De Cuellar . Vasiliou 1982 senesinde Birleşmiş Milletler Barış Planı olan ‘’Ghali Fikirler Dizisini’’ red etti.
——————————————————————————————————————————————
Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş, Kıbrıs Rumlarının lideri Glafkos Kleridis ve U.N Genel Sekreteri Koffi Annan.( Kıbrıs üzerinde Birleşmiş Milletler Barış Planı – Annan Planı’nın mimarıdır). Resimde ayrıca U.N temsilcisi Alvare De Soto görülmektedir.
ifa eden Yüksek İdare Mahkemesinin ve Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kararlarının, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu altında (Mahalli Çareler (Domestic Remedies) olarak kabul edilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 35 maddesi altında ve bundan sonra bu çareler tüketilmeden Kıbrıs Rumlarının mal ve mülkiyet konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat edemeyecekleri yönündeki milad olan bu Büyük Daire (Grand Chamber) kararı, KKTC ve Türkiye Cumhuriyetinin uluslararası ilişkilerinde büyük bir saygınlık getirdi.
Fakat, KKTC Hükümeti ve Türkiye her zaman hatırlamalıdır ki, Taşınmaz Mal Komisyonunun çalışma yöntemleri, Komisyonu hiç bir zaman Mahalli Çare olmaktan çıkartmamalıdır. Kıbrıs Rumlarının mallarından mahrum edilmeleri ile ilgili yaptıkları şikayetlerine, 67/2005 sayılı kanun, ulaşılabilir ve etkin çare getirme özelliğini devam ettirmelidir. Bu demektir ki, bu Komisyona yapılan müracaatlar üstün niteliklerle ele alınıp sonuçlandırmalı, kararlar adil olarak ve makul bir zamanda verilmeli ve verilen karalarında, tazminat ödemelerini, takas veya iade işlemelerini fazla gecikmeye uğratılmadan yerine getirmelidir.
Aksi takdirde eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Taşınmaz Mal Komisyonunu etkin bir Mahalli Çare olarak görmekten vazgeçerse, İnsan Hakları Mahkemesinin, Kıbrıs Rumlarının mal müracaatları ile ilgili şikayetlerini tekrar görmeye başlamamaktan kimse engelleyemez.
Yüzündeki gülücüklere ve tokalaşmasına rağmen Kıbrıs Rumlarının lideri Tassos Papadopoulos, B.M Genel Sekreteri Kofi Annan’nın Barış Planını, 24.04.2004 tarihinde yapılan referandumda %75 Hayır oyu ile Kıbrıs Rumları ile birlikte red etti. (Resimde, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş, Kıbrıs Rumların lideri Tassos Papadopoulos ve B.M Genel Sekreteri Kofi Annan)
Şimdi, herkesin öğrenmek istediği sorunun cevabı, Kıbrıs Türklerinin ve Kıbrıs Rumlarının aralarında Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir anlaşmaya varma şanslar nedir?
Netice itibariyle, Kıbrıs Türk toplumu lideri Rauf Raif Denktaş ve Kıbrıs Rum Toplumu lideri Glafkos Klerides arasında 1968 senesinde başlayan toplumlar arası görüşmeler, 1970 yılları içerisinde Denktaş ve Kıprıs Rum Toplumu liderleri Makarios III ve Spyros kyrianou ile devam etti ve bu görüşmeler sonucunda 1977 ve 1978 Doruk Anlaşmalarınavarıldı. Her iki Doruk Anlaşmasının ortaya koyduğu temel prensip, Kıbrısta bulunacak olan bir çözüm şeklinin iki toplumlu ve iki bölgeli Federal bir devlet prensibidir.
O zamandan bu yana Birleşmiş Milletler gözetiminde sürdürülen görüşmeler bu prensip üzerinden yapılmaktadır. Bu sürdürülen görüşmelerde, Birleşmiş Milletlerde yaratılan parametrelere göre Kıbrısta bulunacak olan bir çözüm şekli her iki toplumun siyasi eşitliğine dayanmalıdır.
12 Mart 1990 Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı 649, Madde 3: Güvenlik Konseyi, toplum liderlerine çabaları ortaya koyarak, bu karar doğrultusunda ve 1977 ve 1979 Doruk Anlaşmalarındaki prensipleri esas alarak, iki toplum arasında ve hür iradelerine dayanarak, Kıbrıs’ta anayasal bakımdan iki toplumlu ve toprak bakımından da iki bölgeli bir Federal çözüme ulaşmalarını ve bu sonuca varmak için derhal ve acil olarak, Haziran 1989 tarihli anlaşma gereğince Kıbrısta bütünlüklü bir anlaşmaya varmak için Genel Sekretere eşitlik temelinde yardımcı olmalarına çağrıda bulunulur.
Bu görüşmelerde, Kıbrıs Türk tarafı, Türkiye’nin, Kıbrıs Türklerine etkin garantisini sağlayan 1960 Garanti Anlaşmasının devamını savunurken, Kıbrıs Rumları, Birleşmiş Milletler veya Avrupa Birliğinin garantisinin dahil edilmesini istemektedirler.
Halen iki toplum arasında yapılmakta olan görüşmeler, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum Toplumu lideri Dimitris Hristofias tarafından sürdürülmektedir.
İki toplum arasında yapılmakta olan bu görüşmeler, KKTC ikinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum toplumu lideri Dimitris Hristofias arasında, 23 Mayıs 2008 tarihinde ilan edilen Müşterek Beyan’da (Joint Statement) ifade edilen ve Kıbrıs’ta bulunacak olan çözümün, iki toplumlu ve iki bölgeli ve ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında ifade edilen iki toplumun siyasi eşitliğine dayalı bir federasyon temeline dayanacaktır. Bu ortaklığın Federal bir hükümeti milletler arası bir tek kimliğe sahip olacaktır.
Kıbrıs Türkleri ve Türkiye, milletler arası tek bir kimliğe sahip olacak olan Federal Devlet’in, Kıbrıslı Türk ve Rumlara ait yeni iki kurucu devletten teşekkül edeceğini ısrarla ileri sürmektedirler.
Yakın zamanlarda Kıbrıs ile ilgili son gelişmeler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, 7 temmuz 2011 tarihinde Genevre, İsviçre’de, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Kıbrıs Rum lideri Dimitris Hristofiyas ile görüştü ve iki liderinden, Ekim 2001 tarihinde NewYork yapılacak olan görüşmeden önce toplumlararası görüşmelerdeki konuşulan tüm ana konular üzerindeki aralarındaki farklılıkları azaltmalarını istedi.
Genel Sekreter, yapılan görüşmelerde ilerlemenin çok az olduğunu ve Ekim ayındaki görüşmeye kadar, aralarındaki görüşmeleri hızlandırmalarını istedi. Ayrıca, görüşmelerde, Kıbrıs inisiyatifi olduğu karakterini bozmandan, Birleşmiş Milletlerin, görüşmelerdeki rolünün seviyesini yükseltmeye hazır olduğunu söyledi.
Ban ki-Moon, teklifinin her iki lider tarafından kabul edildiğini söyledi. Bu görüşmelerde konular, Avrupa Birliği ile ilişkiler, Ekonomi, Yönetim ve Güç Paylaşımı, Mülkiyet, Güvenlik ve Toprak olmak üzere altı başlık altında yapılmaktadır. Genel Sekreter Ban Ki-Moon ayrıca, Ekimde yapılacak olan görüşmelerden sonra, Kıbrıs konusunda Uluslararası bir konferansın önünü açması için liderlerden, Ekim’e kadar konuştukları tüm ana konular üzerinde yakınlaşma beklediğini söylemiştir.
Ban Ki- Moon ayrıca, 2012 başlarında yapılması planlanan referandumda, her iki toplumdan da Evet oyunun çıkması içim liderlerin şimdiden toplumlarını hazırlamaya başlamalarını söyledi.
Ancak belirtmeye değer ki, Kıbrıs’ın Güneyinde yapılan çeşitli kamuoyu yoklamaların raporlarına göre, Kıbrıs Rumlarının büyük bir kısmı, Federal bir hükümette, siyasi eşitlik altında Kıbrıs Türkleri ile birlikte yaşayarak Kıbrıs Hükümetini paylaşmayı kabul etmemektedirler. Kıbrıs’ın Kuzeyindeki durum ise, 2004 senesinde Birleşmiş Milletler Barış Planına (Annan Plan) evet deyen Türkler, ki bu plan Rumlar tarafından red edilmişti, şimdi, Kıbrıs Rumları ile Federal Bir Hükümet altında yaşamaktan korkmakta ve endişe duymaktadırlar. Bu gerçekler altında, iki toplumun Federal Bir Hükümet çatısı altında yaşamalarını kabul etmeleri için çok büyük cesaretlendirmeye ihtiyaçları vardır.
Ban Ki-Moon her iki toplum liderlerini ve halkını da uyararak, Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılması için Birleşmiş Milletlerin yapmakta olduğu yardımların sonsuza kadar devam ettiremeyeceklerini, ve Birleşmiş Milletlerin bu yönde yaptığı yardımları geri çekebileceğini söyledi. Cenevre’de yapılan görüşme sonrasında, Türk tarafında ihtiyatlı ve Rum tarafında da daha az bir iyimserlik varki, yapılacak olan yoğunlaştırılmış görüşmeler sonucunda, Ekim 2011 içinde New York’ta yapılacak olan görüşmelerden önce ve 2012 senesindeki yapılması planlanan referandum ve uluslararası bir konferansta önünü açmak için, her iki toplumda ana konular üzerinde yakınlaşma olabileceğini beklemekteydiler.
Fakat, 11 Temmuz 2001 tarihinde Güney Kıbrıs’ta, Evangelos Florakis deniz üssünde meydana gelen patlamada, deniz üssü komutanı Andreas Ioannides ile birlikte 13 kişinin ölümüne ve 60 kişinin üzerinde insanın yaralanmasına yol açan çok şiddetli patlamadan sonra, Kıbrıs Rumlarının, bu patlamanın sorumluluğunu Kıbrıs Rum lideri Dimitdis Hristofiya’a yüklediklerinden dolayı, Dimitris Hristofiyas’ın görüşmelerde pazarlık gücünü zayıflayacağını düşünülmektedir. Bu şiddetli patlama Güney Kıbrıs’ta %60 elektrik üretimi yapan Vasilikos Elektik santralını ve patlamanın çevre bölgesine büyük bir hasar yaptı. Bu patlamanın Kıbrıs Rumlarının ekonomisine 3 Miyar Sterlin’in üzerinde bir zarar verdiği tahmin edilmektedir.
Bilhassa, turizm sektörünün en büyük noktada yaz ayında zirvede olduğu bir devirde, turizm endüstrisi elektrik kesintileri ile karşı karşıyadır. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, en çabuk bir şekilde Kıbrıs Türklerinin elektrik enerjisini, Kıbrıs Rumları ile paylaşmayı teklif etti ve bazı görüşmeler sonucu, patlamadan bir hafta sonra, Kıbrıs Türkleri, elektik üretimlerini Kıbrıs Rumları ile paylaşmaya başladı. Bu da açıkça gösteriyor ki, Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları, birbirlerine karşı nefret ve düşmanlık besleyeceklerine, Kıbrıs’ın Kuzeyine bir kaç sene içerisinde Türkiyeden getirilecek olan su dahil aralarında daha birçok iyi şeyleri de başlayabilirler.
Politik çevreler, bu facia ve patlamanın, Kıbrıs görüşmelerine nasıl etkide bulunabileceğini değerlendirmeye ve ölçmeye çalışmaktadırlar.Dünya politikasındaki ve Birleşmiş Milletlerdeki bazı siyasi gözlemciler, 11 Temmuz patlamasından sonra Dimitris Hristofiyasın itibarını ve kendi halkından gelen saygısını azaltmış olabileceğini ve bu durum karşısında kendisinin görüşmelerde karar alma gücünü zayıflatabileceğini düşünmektedirler. Böyle bir durum karşısında devam eden toplumlararası görüşmelerde hiç bir yere varılamaz.
Belki tam zamanıdır ki, dünyanın önde lider ülkelerinden A.B.D. Rusya Federasyonu, Avrupa Birliği ve Kıbrıs Rumlarının ana vatanı olan Yunanistan, Kıbrıs Rumlarını, Kıbrıs Türkleri ile Türkiye’ye karşı düşmanlık duymamalarını ve her iki toplumun birlikteliğine, yararına ve aralarında paylaşabilecekleri çok büyük ortak menfaatler olduğunu görmelerini teşvik etmelidirler. Çok yakın geçmişteki tarihe bakıp göreceklerdir ki, Yunanistandaki Rumlar ve Türkiyedeki Türkler, nasıl aralarındaki yüz senelik düşmanlıklarını, 17 Ağustos 1999 senesinde Türkiyede ve 7 Eylül 1999 senesinde Yunanistanda meydana gelen depremlerden sonra birbirlerine yardım ederek ortadan kaldırdılar ve aralarında çok yakın olmasa bile dostluk kurdular.
Kıbrıs Rumlarının son zamanlarda uygunsuz ve olumsuz davranışları, yine toplumlararası görüşmeleri rayından çıkarabilir ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin bozulmasına sebep olabilir.
Üzülerek görülmektedir ki, Kıbrıs Rumlarının son zamanda takındıkları tavırları, yapılan görüşmelere hiç bir şekilde yardımcı değildir. Toplumlararası ilişkilere zarar veren en son gelişme, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye aleyhine yürütülen mülkiyet ve diğer davaların daha önce alelade Kıbrıs Rumları tarafından açılmakta olduğu iddia edilirken, şimdi açık
——————————————————————————————————————————————
KKTC’ nin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Kıbrıslı Rumların lideri Dimitris Christophias, U.N. Genel Sekreteri Ban ki- Moon ile birlikte. Halen görüşmeler, Talat ve Christophias tarafından 23 Mayıs 2008 tarihinde ilan edilen Müşterek Bildiri üzerinden devam etmektedir.
——————————————————————————————————————————————
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Kıbrıslı Rumların lideri Dimitris Christophias, B.M Genel Sekreteri Ban ki- Moon ile birlikte. Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları bu görüşmelerde Kıbrıs’ta bir çözüme ve andlaşmaya varabilecekler mi ?.
bir şekilde görülmektedir ki, 1974 öncesi Rumlar tarafından KKTC’de bırakılan mallar üzerinde binalar inşa eden İngiliz Vatandaşı Garry Robb aleyhine Avrupa Tutuklama Emri çıkartan Kıbrıs Rum İdaresidir. Uyuşturucu suçundan, İngiltere’de hapislik cezasını tamamlayan Garry Robb aleyhine Kıbrıs Rum İdaresi tarafından Avrupa Tutuklama Emri çıkarılmasını müteakip, Ağustos 2011’in birinci haftasında İngiltere Adli Makamları tarafından Kıbrıs Rum İdaresine teslim edildi.
Çok açık bir şekilde ortadadır ki, Kıbrıs Rumlarının gayesi alelade bir suçluyu cezalandırmak olmayıp esas hedefleri KKTC’nin ekonomik bakımdan kalkınmasını engellemektir. Bunu başarabilmek için yabancı yatırımcılara ve bilhassa Avrupalı yatırımcılara korku salmaya çalışmaktadırlar ki, 1974 öncesi adanın Kuzeyinde Rumlar tarafından bırakılan mallar üzerinde yatırım yapmasınlar ve şayet yaparlarsa aleyhlerine cezai kovuşturma açılarak Güney Kıbrıs’a getirtecekler ve bu suçlardan cezalandıracaklardır. Kıbrıs Rumları, Avrupa Birliğindeki üyeliklerinden yine istifade etmektedirler. Çünkü, 1 Ocak 2004 tarihinde Avrupa Birliğinde yürürlüğe giren kanuna göre, üye devletleri aşağıda tafsilatı verilen bu kanunun hükümlerine uymayı mecbur kılmaktadır.
“Avrupa Tutuklama Emri, (ATE) tüm Avrupa Birliği Ülkelerinde (AB) geçerli olan bir tutuklama emridir. Üye bir devlet tarafından isdar edildikten sonra, muhatap üye devletlerini, bir suç zanlısının yargılanmasını veya mahkumiyetin geriye kalan süresini çekmesi sağlamak için, tutuklayıp talep eden üye devlete teslim etme mükellefiyeti getirir. İade, tutuklama tarihinden itibaren 90 gün içerisinde veya tutuklamaya itiraz olmaması halinde ise 10 gün içinde talep eden üye devlete teslim edilmesi gerekir”.
“Bir (ATE), ancak bir cezai suçtan itham edilmek için veya bir hapislik emrinin yerine getirilmesi için isdar edilebilinir. (bir soruşturma yapmak için değil) Böyle bir emir ancak 12 ay veya daha fazla hapislik cezasını gerektiren suçlar için isdar edilebilir. Eğer daha önce verilmiş olan bir hapislik emrinin yerine getirilmesi için (ATE) isdar edilecekse, geriye kalan hapislik süresi en az 4 aydan daha az olmaması gerekir”.
http://en.wikipedia.org/wiki/European_Arrest_Warrant – 25/08/2011
Burada hatırlatmakta yarar vardır ki, yukarıda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini Demepoulos davasındaki karada ilgili paragraflarda atıfta bulunulduğu üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bile kabul edilmiştir ki, Kıbrıs Türkleri ve Rumları arasındaki problemler ve mal meseleleri siyasi ve tarihi bir sorundur ve bu sorunlar mahkemeler yolu ile değilde iki toplum arasında yapılan görüşmeler yoluyla çözümlenmesi gerekmektedir. Fakat Kıbrıs Rumları, Demepoulos kararına kadar kendi menfaatlarına olduğu için her zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına alkış tuttular fakat şimdi bu saygın mahkemenin Demepoulos kararı işlerine gelmediği için bu mahkemeye ve mahkemenin kararına arkalarını dönüyorlar ve aksini yapıyorlar.
Kıbrıs Rumlarının Avrupa Tutuklama Emri silahını kullanmaları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Demopoulos davasında ortaya koyduğu prensiplere ve kararın ruhuna aykırıdır.
Kıbrıs Rumlarının son Avrupa Tutuklama Emrinin kendilerine bahşettiği imkanları kullanmaları bir işe yaramayacak ve KKTC Hükümetinin Kıbrıs Rumlarının haksız taleplerine boyun eğdiremeyecektir. Kıbrıs’ın Kuzeyinde yatırım yapmak isteyen bazı Avrupalı yatırımcıları biraz korkutmaktan öteye, kendilerine Titina Loizidou, Xenides Arestis ve David- Linda Orams davalarında olduğu gibi fazla bir menfaat getirmeyecektir.
Öyle görülüyor ki, Kıbrıs Rumları, Kıbrısta Federal bir çözüme ulaşmaya çaba harcayacağına, toplumlar arası görüşmeleri rayından çıkartarak suçu Kıbrıs Türkleri ve Türkiye üzerine atmaya çalışmaktadırlar. Bu şekilde milletlerarası tanınmış olan Kıbrıs Cumhuriyetini Türkler ile paylaşacaklarına yalnız ve kendi başlarına kullanmaya devam edeceklerdir. Fakat Kıbrıs Rumlarının beklentilerinin aksine, KKTC’ye yapılan yatırımlar durmayacak, Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri dışındaki yatırımcılar bu boşluğu dolduracaklardır. Nitekim geçen 3-4 sene içerisinde böyle olduğunu görmekteyiz. Eğer, Kıbrıs Rum İdaresi ellerindeki bu Avrupa Tutuklama Emri politikasını kullanmaya devam ederlerse, bu silahları geri tepecek, ve kendilerinin de zorda olan ekonomilerine zararı verecektir. KKTC’de ev satın alan binerce yabancılar ve yurt dışında yaşayan yüz binin üzerinde Kıbrıslı Türkler, Rum uçaklarını kullanmaktan vazgeçeceklerdir.
KKTC’de yaşayan Kıbrıslı Türkler de bu Avrupa Tutuklama Emri meselesinden korktuğu takdirde, Kıbrıs’ın Güneyine geçerek milyonlarca Avroluk alış veriş yapmaktan vazgeçebilirler.
Fakat, Kıbrıs Rumların uyguladığı son taktiklerin ekonomik sonucu ne olursa olsun, KKTC Devleti, 1974 öncesi Rum mallarını kullanan veya bu mallar üzerinde inkişaf ettiren kendi vatandaşlarını veya yabancı vatandaşları, Rumların bu saldırılarına karşı korumak görevidir.
Bu sebep ile Cumhurbaşkanı sayın Derviş Eroğlu ve KKTC Hükümeti, Kıbrıs Rum idaresini, bu saldırılarından vazgeçmeye çağırmalıdır. Dahada ileri gidilerek, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, KKTC Hükümeti, Siyasi Partiler ve Sivil Toplum Örgütleri bir araya gelerek, B.M, Güvenlik Konseyi Üye Devletleri, Avrupa Birliği ve İslam Ülkelerine bir bilgilendirme kampanyası açarak, Kıbrıs Rumlarının yaptığının yanlış ve iki toplum arasında gerginlik yaratarak tehlikeli durumlara yol açabileceğini söylemelidirler. Kıbrıs Rumları ve Dünya Milletlerine hatırlatılmalıdır ki, 1977 ve 1979 Doruk Anlaşmalarından başlayarak, Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları arasında bulunacak olan çözüm şeklinin iki bölgeli, iki toplumlu ve iki toplumun siyasi eşitliğine dayanan bir Federasyon temelinde olacağı ve Kıbrıslı Türklerin Güneyde kalan mallarının Kıbrıs Rumlarına ve Kuzeyde kalan Kıbrıs Rumlarının Mallarının da belirli ölçüde (1992 B.M Genel Sekretesi Boutros Ghali Fikirler Dizisinde – 28.2% veya 29% + teklifleri) Kıbrıs Türklerine kalacağı prensibi kabul edildi ve karalaştırıldı.
Şimdi, 37 sene sonra yapılan nüfus mübadelesinden, yürütülmekte olan siyasal ve mallar üzerinde konuşmalardan ve pazarlıklardan sonra, Kıbrıs Rum İdaresinin, 1974 öncesi Kıbrıs Rum mallarını kullanan veya üzerinde inkişaf yapan KKTC vatandaşları ve yabancılar aleyhinde cezai kovuşturma başlatması ve Avrupa Tutuklama Emri ile tehdit etmesi hem gülünç ve hem de çok yanlıştır.
Kıbrıs Rumlarının bu hareketleri Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki bölgeli ve iki toplumun siyasi eşitliğine dayanan bir Federal çözüm şeklini hedef olan Güvenlik Konseyinin 12 Mart 1990 tarih ve 649 sayılı kararına da aykırıdır.
Yine Kıbrıs Rum İdaresinin bu saldırıları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından Demepoulos Davası ve kararında konan prensiplere de aykırıdır. Ayrıca ve kesin olarak, Kıbrısta bir çözüm bulunması yönünde iki toplum arasında sürdürülmekte olan görüşmelerin ruhuna da aykırıdır.
Eğer, Kıbrıs Türkleri ve yabancı vatandaşlarına karşı böyle düşmana ve intikamcı saldırılarına devam ederlerse, iki toplumu birbirinde daha da fazla ayıracaklar ve iki toplum arasında yapılmakta olan görüşmelerin bozularak rayından çıkartılmasına ve ayrıca daha tehlikeli durumların meydana gelmesine sebep olacaklardır.
Maalesef, Kıbrıs Rumlarının en son olumsuz ve tehlikeli hareketlerinden birisi de Kıbrıs’ın Güney Doğu sahillerinde yabancı şirketlere petrol ve gas arama ve kuyuları kazma izni vermesidir. Bu Kıbrıs Türkleri ve Türkiye tarafından asla kabul edilmez bir durumdur. Kıbrıs Rumları iddia eder ki milletlerarası topluluk ve Avrupa Birliği tarafından Kıbrıs Hükümetinin tanınmışlığını kendi ellerinde tutarlar ve sebeple Kıbrıs adasının tüm tabii zenginliklerinin de sahibidirler
——————————————————————————————————————————————
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu (resimde eşi Meral Eroğlu) ile Rum Yönetimi lideri Demetris Christophias ( resimde eşi Elise Christophias) ve B.M. Genel Sekreteri Ban ki-Moon (resimde eşi Yoo (Ban) Soon – Taek) arasında 23 – 24 Ocak 2012 tarihine New York’ta, Greentree Malikanesinde gerçekleşen 5’inci üçlü görüşmede Kıbrıs sorununun halledilmesinde başarılı sonuç getirmedi. Şimdi, Kıbrıs Türkleri ve Rumları arasındaki görüşmeler, Şubat 2013 içerisinde gerçekleşecek olan Kıbrıs Rumların başkanlık seçimleri sonrasına ertelendi.
Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs Cumhuriyetinin müşterek ve eşit kurucusu olduğunu ve Kıbrıs’ın tabii zenginliklerininde yine eşit otağı olduğunu gözardı ediyorlar. Bu da gösteriyor ki, Kıbrıs Rumları, tüm Kıbrıs’ın (hava, deniz ve kara sahasının) ve tabii zenginliklerinin tek başlarına sahibi değildir.
Kıbrıs Türklerinin her her şey üzerinde eşit hakları vardır. Bu sebeple, Kıbrıs Türkleri ile bir anlaşmaya varmadan Kıbrıs’ın sularında yabancı şirketlerin petrol ve gaz aramalarına izin vermekten kaçınmalıdırlar. Yabancı şirketler de daha fazla problemler çıkmasına sebep olarak, Kıbrıs Türkleri ile Rumları arasında 50 seneye yakın biz zaman çözüm bulma çabalarını bozmaya sebep olmamalıdırlar.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Kıbrıslı Rumların lideri Dimitris Christophias, B.M Genel Sekreteri Ban ki- Moon ile birlikte.
Görüşmeler Eroğlu ve Christophias arasında yapılmakta idi. Fakat maalesef Kıbrıs problemini nihai bir çözüme ulaştıramadılar.
24 Şubat 2013 tarihinde yapılan Kıbrıs Rumlarının Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu uzun zaman duraklayan toplumlararası görüşmeleri başlatmak ve Federal bir Devlet çatısı altında Kıbrıs’ı tekrar birleştirmek gayesi ile Birleşmiş Milletler Kıbrıs temsilcisi Alexander Downer’in himayelerinde, Lefkoşa’da ara bölgede bulunan B.M Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilcisi Lisa Buttenheim’in evinde 30 Mayıs 2013 tarihinde düzenlenen yemekte yeni seçilen Kıbrıs Rumlarının lideri Nikos Anastasiades ile biraraya geldi. Fakat Kıbrıs Rum Toplumu lideri Anastasiades ekonomik problemlerini düzeltene kadar , toplumlararası görüşmeleri başlatmamak için mazeret olarak ortaya koydu ki, görüşmeler belki kasım 2013 içinde başlayabilir.
Eğer, Kıbrıs Türkleri ve yabancı vatandaşlarına karşı böyle düşmanca ve intikamcı saldırılarına devam ederlerse, iki toplumu birbirinden daha da fazla ayıracaklar ve iki toplum arasında yapılmakta olan görüşmelerin bozularak rayından çıkartılmasına ve ayrıca daha tehlikeli durumların meydana gelmesine sebep olacaklardır. Maalesef, Kıbrıs Rumlarının en son olumsuz ve tehlikeli hareketlerinden birisi de Kıbrıs’ın Güney Doğu sahillerinde yabancı şirketlere petrol ve gaz arama ve kuyuları kazma
izni vermesidir. Bu Kıbrıs Türkleri ve Türkiye tarafından asla kabul edilmez bir durumdur.
Kıbrıs Rumları iddia eder ki milletlerarası topluluk ve Avrupa Birliği tarafından Kıbrıs Hükümetinin tanınmışlığını kendi ellerinde tutarlar ve bu sebeple Kıbrıs adasının tüm tabii zenginliklerinin de sahibidirler. Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs Cumhuriyetinin müşterek ve eşit kurucusu olduğunu ve Kıbrıs’ın tabii zenginliklerininde yine eşit otağı olduğunu gözardı ediyorlar. Bu da gösteriyor
ki, Kıbrıs Rumları, tüm Kıbrıs’ın (hava, deniz ve kara sahasının) ve tabii zenginliklerinin tek başlarına sahibi değildir. Kıbrıs Türklerinin her şey üzerinde eşit hakları vardır. Bu sebeple, Kıbrıs Türkleri ile bir anlaşmaya varmadan Kıbrıs’ın sularında yabancı şirketlerin petrol ve gaz aramalarına izin vermekten kaçınmalıdırlar.
Yabancı şirketler de daha fazla problemler çıkmasına sebep olarak, Kıbrıs Türkleri ile Rumları arasında çözüm bulma çabalarını bozmaya sebep olmamalıdırlar. Ümit edilir Kıbrıs Rumları yanlış hesap yapmaktan kaçınırlar. Ümit edilir ki, Kıbrıs Rumları, çözüme kavuşmamış olan Kıbrıs meselesini daha fazla kötüye gitmesine sebep olmazlar ve her iki toplum da Birleşmiş Milletler ve Genel Sekreter Ban Ki-Moon ile işbirliği yaparak Kıbrısta adil ve kalıcı bir çözüm bulurlar.
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Yardımcısı Victoria Nuland, 4 Şubat 2014 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile görüştü.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun başkanlığında Kıbrıs Türk Müzakere Heyeti ve Kıbrıs Rum lideri Nicos Anastasiades başkanlığında Kıbrıs Rum Müzakere Heyeti, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel temsilcisi Lisa Buttenheim ile 11 Şubat 2014 tarihinde imzalanan Ortak Deklarasyonu görüştü.
Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları arasında kurulacak olan barış muhakkak ki, Doğu Akdenizde istikrara yardımcı olacaktır. Güçlenen Türk ekonomisi ile Yunanistan, Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları arasında yapılacak olan işbirliği
ile mutlaka her iki topluma da zenginlik, refah ve komşu ülkelere de istikrar ve Birleşmiş Milletletlere başarı ve
Avrupa Birliğine de dayanışma ve birliktelik getirecektir.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile yeni seçilen Kıbrıs Rum lideri Nicos Anastasiades arasında Birleşmiş Milletler Kıbrıs temsilcisi Aleksander Downer’in konukluğunda, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel temsilcisi Lisa Buttenheim’in Lefkoşa ara bölgesinde evinde, 30 Mayıs 2013 tarihinde geçekleştirilen yemekli görüşmeden sonra Kıbrıs Rumları mevcut
ekonomik sıkıntılarının maskesi altında ve mazeret göstererek toplumlararası görüşmeleri uzun bir süre tehir ettiler.
Tabii ki, 1963 senesinde kanunsuz ve silahlı saldırlar ile iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetini, Kıbrıs Rumları gasp ettikten sonra izolasyonlar altında Kıbrıs Türkleri yıllarca cefa çekerken, tanınmış devlet imkanlarını kullanan Kıbrıs Rumları niye Kıbrıs probleminin halledilmesine acele etsinler?
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Kıbrıs Rum Toplumu lideri Nicos Anastasiades 11 Şubat 2014 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilcisi Lisa Buttennheim ile birlikte Ortak Deklerasyon’u ilan etti.
Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde olduğu iddia edilen Doğu Akdeniz bölgesinde bulunan zengin Hidro Karbon Gaz yatakları sebebiyle ve bu gazların Avrupa Birliğine getirilerek, Avrupa ülkelerinin Rus gazına bağımlılıktan kurtarılması maksadıyla Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumları arasında uzun zaman devam eden Kıbrıs Problemini çözmeye kuvvetle ihtiyaç duydu. Amerika Birleşik Devletleri iki tarafı görüşme masasına getirebilmek için Avrupa ve Avrasya işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Yardımcısı Bayan Victoria Nuland’ı Şubat 2014’de Kıbrıs’a gönderdi ve Bayan Victoria Nuland, 4 Şubat 2014 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum toplumu lideri Nicos Anastasiades ile görüştü.
Yapılan görüşmeden sonra A.B.D. Devlet Bakanı Yardımcısı, ‘‘Bir anlaşmaya varmak ve sonuç getirici görüşmelerin yeniden başlatılmasını sağlamak ve bu görüşmelerin anahtar prensiplerinin ortaya konulması maksadı ile iki lider, bir Müşterek Deklarasyon üzerinde anlaşmada kararlı olduklarına dair bana teminat verdiler’’ dedi. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği uzun zaman tıkanan görüşmelerin tekrar başlatılması için gayretler gösterip iki toplumu cesaretlendirmeye devam ederken,
Birleşmiş Milletler Genel Sekrter’inin Kıbrıs Özel Temsilcisi Lisa Buttenheim, 11 Şubat 2014 tarihinde iki toplum liderini bir araya getirdi ve iki lider, bundan sonra yapılacak olan görüşmelerin zemin ve prensiplerini ihtiva eden bir Ortak Deklarasyon imzaladı.
Ortak Deklerasyon’un ilan edilmesinden hemen sonra Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve diğer önde gelen devletler bu Ortak Deklarasyon ve görüşmelerin başlamasına en kuvvetli desteklerini belirttiler. Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney, ‘‘Kıbrıs Rum lideri Nicos Anastasiades ve karşıtı Kıbıs Türk lideri Derviş Eroğlu’nun; bundan sonra yapılacak olan işlerin temel prensiplerini oluşturacak olan ‘‘Ortak Deklarasyon’’ üzerinde anlaşma cesaretini gösteren vizyonlarından dolayı kendilerini kutladı.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manual Barroso, ve Avrupa Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy, da ayni gün aşağıda yazılı olan duyuruyu yayınladılar. ‘‘Avrupa Birliği, Kıbrıs Rum lideri Nikos Anastasiades ve Kıbrıs Türk lideri Derviş Eroğlu arasında anlaşmaya varılarak bu gün imzalanan ve gelecekte yapılacak olan görüşmelerin temelini oluşturacak olan ve uzun zaman devam eden Kıbrıs Probleminin adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaştıracak Ortak Deklerasyon’u memnuniyetle karşılar’’ dedi.
İKİ TOPLUM LİDERİ TARAFINDAN İMZALANAN AŞAĞIDA YAZILI OLAN ORTAK METİN / DEKLARASYON; İLERİDE YAPILACAK OLAN TOPLUMLARARASI GÖRÜŞMELERİN (PAZARLIKLARIN) PRENSİPLERİNİ VE TEMELİNİ OLUŞTURMAKTADIR.
1. Mevcut statüko kabul edilemez ve uzaması halinde hem Kıbrıslı Rumların hem de Kıbrıslı Türkler için olumsuz sonuçları olur. İki lider, öncelikle Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara demokratik ilkeler, insan hakları ve temel özgürlüklere, iki toplumun farklı kimliklerine ve bütünlüğüne saygı gösteren ve iki toplumun farklı kimlikleri ile bütünlüğünü, AB içinde birleşik bir Kıbrıs’ta ortak geleceğini sağlayan bir anlaşmanın tüm bölgeye olumlu etkisi olacağını teyit etti.
2. İki lider sonuç odaklı yapısal müzakerelerin başlamasında kararlılıklarını ifade etti. Bu müzakerelerde tüm uzlaşılmayan ana konular masada olacak ve bağlantılı olarak görüşülecektir. Liderler en kısa sürede anlaşmaya varmayı amaçlayacak ve ardından bu anlaşma ayrı ayrı ve eş zamanlı referanduma götürülecektir.
3. Anlaşma, ilgili Güvenlik Konseyi Kararları ve üst düzey anlaşmalarda yer aldığı şekilde siyasi eşitlik temelinde iki toplumlu, iki bölgeli federasyona dayalı olacaktır. Birleşik Kıbrıs, Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Birliği’nin üyesi olarak tek uluslararası hukuki kimliğe ve BM kuruluş anlaşmasına uygun olarak BM’ye üye tüm ülkelerin sahip olduğu, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak kaynaklanan tek egemenliğe sahip olacaktır.
Federal yasa tarafından düzenlenmiş tek birleşik Kıbrıs vatandaşlığı olacaktır. Birleşik Kıbrıs’ın tüm vatandaşları ayrıca, Kıbrıslı Rum kurucu devleti veya Kıbrıslı Türk kurucu devleti vatandaşları olacaktır. Bu statü, Birleşik Kıbrıs vatandaşlığını tamamlayıcı olacak, yerine geçmeyecektir. Federal hükümeti’nin yetkileri ve belirlenmiş
yetkilerine açıkça ilgili olan konular,
Ortak Deklarasyon imzalandıktan sonra KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu New York’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve 21 Nisan 2014 tarihinde B.M Genel Sekreteri Ban Ki Moon’a Kıbrıs’ta yürütülen müzakerelere desteğini teyit etti.
anayasa tarafından verilecektir. Artık yetkilerin kurucu devletler tarafından kullanılacağı federal anayasada yer alacaktır. Kurucu devletler tüm yetkilerini bütünüyle ve geri döndürülemez şekilde federal hükümetin müdahalesinden özgür olarak kullanabilecektir. Federal yasalar, kurucu devletler içerisindeki kurucu devletlerin yasalarının sağladığı yetkilerin alanına girmeyecektir aynı zamanda kurucu devletlerin yasaları da federal devletin yasalarına müdahale etmeyecektir. Bundan dolayı ortaya çıkacak herhangi bir ihtilafın son kararı Federal Yüksek Mahkeme tarafından karara bağlanacaktır. Hiç bir taraf, diğer taraf üzerinde otorite ve idari yetkiye sahip olmayacaktır.
4. Birleşik Kıbrıs Federasyonu, iki tarafta eş zamanlı yer alacak referandumda anlaşmanın onaylanması sonucu ortaya çıkacaktır. Federal anayasa, Birleşik Kıbrıs’ın iki eşit statüye sahip, iki kurucu devletten oluşacağını belirtecektir. Federasyonun, iki bölgeli, iki toplumlu yapısı ve Avrupa Birliği’nin üzerinde kurulu olduğu ilkeler güvence altına alınacak, bu ilkeler tüm adada korunacak ve saygı duyulacaktır. Federal anayasa adada en üst yasa olacaktır ve federasyonun ve kurucu devletlerinin tüm yetkilerinde bağlayıcı olacaktır. Başka bir ülke ile herhangi bir şekilde kısmi veya bütünlüklü birleşme veya herhangi bir bölünme, ayrılma veya kurulu düzenin tek taraflı değişimi yasaklanacaktır.
5. Müzakereler, ‘her konuda uzlaşı sağlanmadan, hiçbir konuda uzlaşı yoktur’ prensibine dayalıdır.
6. Atanmış temsilciler her konuyu, diledikleri zaman, tüm ilgili taraflarla görüşme yetkisine sahiptir ve gerektiğinde ilgili taraf ve paydaşlara paralel ulaşma imkanına sahip olmalıdır. İki toplumun liderleri gerektiği kadar sık bir araya gelmelidir. İki lider nihai karar verme yetkisine sahiptir. Sadece liderler tarafından özgürce varılan bir anlaşma ayrı ayrı eş zamanlı referandumlara götürülecektir. Herhangi bir hakemlik olmayacaktır.
7. Görüşmelerin başarılı olması için taraflar olumlu bir ortam yaratmak için çaba harcayacaktır. Liderler müzakereler süresince, diğer tarafı suçlayıcı oyunlar, olumsuz kamuoyu açıklamaları yapmaktan sakınacaktır. Liderler Birleşik Kıbrıs’ın geleceğine katkı sağlayacak güven artırıcı önlemler için çaba göstereceklerini vaat ederler.”
Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkan Yardımcısı Joe Biden ile Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilcisi Lisa
Buttrenheim, Kıbrıs Türk Toplumu lideri Derviş Eroğlu ve Rum Toplumu lideri Nicos Anastasiades’i, 22 Mayıs 2014 tarihinde bir araya getirdi.
Ortak Metin / Deklarasyon imzalandıktan sonra ve Toplumlararası görüşmeler halen Türk tarafından müzakereci bay Kudret Özersay ve Rum tarafından da bay Andreas Mavroyannis tarafından yapılmaktadır. Türk tarafı, Kıbrıs’ta acil ve kapsamlı bir çözüme ulaşılarak varılan anlaşmayı iki toplum tarafından referanduma götürülmesi için her türlü dikkat ve gayretlerini ortaya koyarken, Kıbrıs Rum tarafı dikkatlerini ve önceliklerini Güven Yaratıcı Önlemlere ve bunun içinde Kapalı Maraş’ın kendilerine geri verilmesine odakladılar.
Kıbrıs Türk tarafı, Kapalı Maraş konusunu kapsamlı çözümün bir parçası olarak görmektedirler ve Maraş konusunun önceden çözülmesi halinde görüşmelerin teşvik ve hızını keserek nihai çözüme varılmasını
uzatacak veya imkansız kılacaktır, görüşündedir.
İki toplum, Ortak Deklarasyondaki maddelere değişik tercüme ve anlam vermeye çalışırken, Amerika Birleşik Devletleri Kıbrıs konusun çözümüne dikkatlerini artırarak ve en yüksek seviyede öncelikleri arasına koyarak, Amerikan Cumhurbaşkan Yardımcısı Joe Biden, Mayıs 2014 içinde Kıbrıs’ı ziyarete geldi ve 22 Mayıs 2014 tarihinde iki toplum lideri Derviş Eroglu ve Nicos Anastasiades’i bir araya getirdi.
Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve diğer önde gelen ülkeler ile Kıbrıs’ın garantörü
olan ülkelerden Birleşik Krallık ve bilhassa Türkiye, tüm gayretlerini çözüm için ortaya koyarken, halen iki toplumun Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüme ulaşmaktan uzak oldukları görülmektedir. Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılması halinde iki toplumun ekonomilerinin ilerlemesine katkıda bulunacağı, adaya barış ve zenginlik geleceği, zengin gaz rezervlerinin çıkartılmasının önünü açarak en ucuz yoldan, Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine ihraç edilmesinin yolunun açılacağının ve Doğu Akdeniz’e istikrar geleceğinin söylenmiş olmasına rağmen; Filhakika, Kıbrıs Türk tarafı eskiden üzerinde anlaşılan konuları kabul ederek, görüşmelerin üzerinde anlaşılmayan konular üzerinde devam etmesini ileri sürerken;
Kıbrıs Rum tarafı geçmişte KKTC’ 2’inci Cumhurbaşkanı Mehmetali Talat, şimdiki KKTC Cuhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum Toplumu lideri Demitris Christophias arasında yapılan görüşmelerde üzerinde anlaşılan konuları kabul etmeyerek ve Ortak Metin’nin 2’inci maddesinde ‘‘üzerinde anlaşılmayan tüm ana konular müzakerelerde masada olacaktır ve birbirine bağlı bir şekilde müzakere edilecektir’’, (yani üzerinde anlaşılan konular üzerinde tekrar müzakere edilmeyecek) kuralına aykırı bir şekilde
tüm diğer konular ile üzerinde anlaşılan konularında da müzakerelere açık olması üzerinde ısrar etmektedir.
Bu durum karşısında Kıbrıs Rum lideri açık bir şekilde kendi imzasını ve Ortak Deklerasyon’u ihlal etmektedir. Bu sebeple Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşabilmek için bu müzakereler Allah bilir daha ne kadar zaman alacak tamamlanabilsin ve biz müzakerelerin son bulduğunu görebilecekmiyiz ?
Ben, gerçekten görüşmelerin başarılı bir şekilde sona ermesini görmeyi isterim.
Gerçek olan odur ki, geçmiş 45 sene zarfında görüşmelerin biri biter ve diğeri başlar veya durur veya değişik toplum liderleri arasında değişik plan veya gündemle yeni görüşmeler tekrar başlar ve hepsinin gayesi Kıbrıs problemini çözmektir. Şimdiki zamanda mevcut olan politik durum, Kıbrıs’ta bir anlaşmaya varabilmek için ve bundan sonra yapılacak olan görüşmelerde uygulanmak üzere, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu 7 Temmuz 2014 tarihinde Kıbrıs Rumlarına, 5 Basamaklı Yol Haritası
sundu ve varılacak olan bir anlaşmayı iki toplum tarafından referanduma sunulmasını teklif etti.
Fakat bunun akside Kıbrıs Rumları, Rum Toplumu lideri Nicos Anastasiades, yakın geçmişte Yunanistan ziyaretinde, Yunanistan Başbakanı Andonis Samaras ile birlikte kendi eski planları ve stratejileri olan, ‘‘Kıbrıs problemi Kıbrıslıların meselesidir ve kendi aralarında çözümleri gerekir’’ söylemlerini terkederek, Kıbrıs probleminin bir Avrupa Birliği meselesi olduğunu öne sürerek, Avrupa Birliğine, Türkiye’nin katılım başlıklarının dondurulmasına devam edilmesi istiyor. Kıbrıs Türklerinin 24.04.2004 tarihinde yapılan Referandum ile Birleşmiş Milletler çözüm planını kabul edince Avrupa Komisyonu 26.04.2004 tarihinde Kıbrıs Türkleri üzerinde uygulanan izolasyonları/ambargoları kaldırmaya karar vermişti.
Türkiye, Avrupa Birliği tarafından Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyon /Ambargolar kaldırılmadığı için, 1 Mayıs 2004 tarihinde aldığı karar gereğince, Kıbrıs Cumhuriyetinin, Avrupa Birliği üyeliğini tanımamaya ve Kıbrıs Rumlarının Gemilerinin ve Uçaklarının Türkiye limanlarını ve hava sahasını kullanmasına müsaade etmeyeceği yönünde kararını uygulamaya devam etti.
Bunun üzerine Avrupa Birliği da, Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyetini tanıyana kadar ve limanlarını ve hava sahasını Kıbrıs Rumlarının gemilerine ve uçaklarının kullanımına açana kadar, 11 Aralık, 2006 tarihinde, Türkiyenin Avrupa Birliğine 8 katılım başlıklarını dondurdu. Daha sonra Kıbrıs Rumları da Avrupa Birliği üyesi almasından doğan üyelik imkanlarını kullanarak,
Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyetini tanıyana ve ilişkilerini normalleştirene kadar Avrupa Birliğine 6 Başlık altındaki katılım müzakerelerini bloke etti.
Fakat, Kıbrıs Rumları ve Avrupa Birliği, bu makale kitabının 15 ve 16’ıncı sayfalarında yazıldığı üzere, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın EK: B, Garanti Anlaşmasının 1 maddesine aykırı olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliğine katılmasının veya Avrupa Birliği tarafından Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs Türklerinden ayrı ve yalnız başına Avrupa Birliğine üye kabul edilmesinin kanunsuz olduğu şartını unutuyorlar.
Bu makalenin sonuna gelirken, iyimser olmak isterim ve Kıbrıs probleminin de bu senenin sonuna veya gelecek senenin ortalarına kadar adil ve kalıcı bir çözüm ile sonuçlanmasının ihtimal olduğunu ve ayrıca temennide bulunmak isterim. Görülen odur ki, 2003 senesinde Kuzey ve Güney Kıbrıs arasında sınırlar açılarak halkın her iki tarafa ziyareti için geçiş kapıları kurulduktan sonra, iki toplum arasında ciddi hiç bir kötü hadise olmadı.
Halk her bir taraftan diğer tarafa engelsiz bir şekilde gidip, gelmekte ve alış veriş ile her yere ziyaretler yapmaktadırlar. Yakın geçmiş aylarda her iki taraftan din başkanları bir araya gelerek Kıbrıs’ta barışa katkıda bulunmaya çalışmaktadırlar. Güney Kıbrıstan halk Kuzeydeki tarihi Kiliselerde dini ayinler yapmaktadırlar.
Kuzey Kıbrıstan 21 otobüs dolusu halk 28 Temmuz tarihinde Güney Kıbrıs’ta Hala Sultan Tekkesini Ramazan Bayramında ziyarete gittiler. Sosyal ilerlemelere ilave olarak, Kıbrıs’ın M.E.B olarak iddia edilen Doğu Akdeniz Deniz sahasında geçmiş birkaç sene içinde bulunan zengin Hidro Karbom yataklarından gazlar çıkartılarak, Avrupa’ya en ucuz Türkiye yoluyla ihraç edilebilirse, hem Güney
Kıbrıs’ın ekonomik sıkıntılarının giderilmesine ve hemde Kuzey Kıbrıs’ta ekonominin iyileştirilmesine yardımı olacak ve neticede tüm adaya zenginlik getirecektir.
Yukarıda belirtilen olumlu unsurlara ilaveten eğer iki toplumdaki siyasi liderler ve sivil toplum örgüt temsilcileri halka olumsuz propaganda sunmalarını durdururlarsa ve Kıbrıs’ta varılacak olan bir anlaşmanın; 23 Mayıs ve 2 Haziran tarihinde bir araya gelen her iki tarafın İnşaat Müteahitleri Birliği / Federasyonu ve Türkiye ve Yunanistan dahil iki tarafın Ticaret Odalarının yaptığı ve bildirilerinde belirtildiği görüşmelere destek verip, anlaşmaya varmanın iyi taraflarını halka anlatmaya başlarlarsa, iki tarafın liderleri ve müzakerecileri da kendilerini daha iyi bir atmosfer içerisinde bularak anlaşma yolunda daha rahat karar verebileceklerdir.
Rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu mesuliyet daha fazla Rum Politik Liderleri ve Sivil Örgüt temsilcilerinin omuzlarındadır. Çünkü, yapılan statistiklere göre, Kıbrısta adil bir çözüme varılmasına Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs Rumlarından daha fazla hazırdır ve istemektedirler. Kıbrıs Türkleri akıllarında ve kalplerinde Kıbrıs’ın iki topluma ve elbette azınlıklara ait olduğunu kabul etmektedirler. Problemin esası Kıbrıs Rumlarındadir ki, Kıbrıs adasının sadece kendilerine değil eşit bir şekilde Kıbrıs Türklerine da ait olduğunu akıllarında ve kalplerinde kabul etmelidirler.
Kıbrıs’ta bir çözüme ulaşılacaksa, bu çözümün temeli, 12 Mart 1990 tarihli 649 sayılı Güvenlik Konseyinin ve 11 Şubat 2014 tarihinde imzalanan Ortak Deklarasyon’nun 3 maddesinde belirtildiği gibi, ‘‘Anlaşma, ilgili Güvenlik Konseyi Kararları ve üst düzey anlaşmalarda yer aldığı şekilde siyasi eşitlik temelinde iki toplumlu, iki bölgeli federasyona dayalı olacaktır’’ ve yine Ortak Deklarasyon’nun 4 maddesinde belirtildiği gibi, ‘‘Birleşik Kıbrıs Federasyonu, iki tarafta eşzamanlı yer alacak referandumda anlaşmanın onaylanması sonucu ortaya çıkacaktır.
“Federal anayasa, Birleşik Kıbrıs’ın iki eşit statüye sahip, iki kurucu devletten oluşacağını belirtecektir’’denilmektedir.
YİNE BÜYÜK SORU ORTADA DURMAKTADIR.
Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumları yukarıda belirtilen prensipleri kucaklayan bir çözüme ulaşabilecekler mi, yoksa her bir taraf kendi kaderlerini tayin yolunda mı yürüyecektir???
Pekala, bekleyip de göreceğiz.
Fakat öyle görülüyor ki, ya bir çözüme ulaşılmasında veya görüşmelerin hiç olmazsa şimdiki görüşmelerin sona etmesine çok uzun bir zaman kalmadı.
Güncelleştirilmiş 4’üncü Baskı 29/08/14
MAKALE ÜZERINDE YAPILAN BAZI YAZILI DEĞERLENDIRMELER
SOME WRITTEN EVALUATIONS MADE ON THE ARTICLE
Ahmet Tolgay: “Arif Bey; çok etkileyici ve bilimsel bir çalışma gönülden kutlarım”. Kıbrıs Gazetesi Köşe Yazarı.
Osman Ertuğ: “Kıymetli çabalarınız için teşekkür ederim, çalışmalarınızda başarılar dilerim. KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Özel Temsilcisi
Taner Erginel: (Adalet Dergisinin son sayısında “ Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Altında, Kıbrıs Türklerinin
Toplumsal ve Siyasal Hakları” başlıklı yazınızı büyük bir takdir ile okudum. Ciddi bir çalışma sonucu
hazırladığınız, halkımızın geçmişi ve geleceğini aydınlatan bu araştırma yazısında anlattıklarınız her Kıbrıslı
Türkün öğrenmesi gereken ve okullarda okutulması gereken gerçeklerdir. Bu çalışma, tüm hukukçuların
yararlanabileceği ve referans olarak kullanabileceği bir eserdir). KKTC Yüksek Mahkeme Eski Başkanı.
Doctor Miles Waver: “It was a good article and I learnt a lot from it. Read it twice and changed my mindset so had an impact. Keep up the good work and involve me if you like”. United Kingdom.
Kudret Özersay: “Tarihsel perspektif içerisinde Kıbrıs Sorununu ele alan makalenizi okudum ve telefonda da söylediğim üzere sorunu bilmeyen yabancıların olayın ortaya çıkışı ve evrimi konusunda perspektifinizi hukuksal bakış açısıyla anlamalarına yardımcı olabilecek bir metin, elinize sağlık. Mülkiyet konusunda özellikle Taşınmaz Mal Komisyonunun AIHM tarafından artık kabul edildiği ve başka birşey yapılmasına ihtiyaç olmadığı yönündeki yaklaşımın doğru olmayacağı yönündeki değerlendirmenize katılmamak elde değil”
Merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ve
2. Cumhurbaskanı sayın Mehmet Ali Talat’ın Müzakere Heyeti Üyesi
3. Cumhurbaskanı sayın Derviş Eroğlu’nun eski Özel Temsilcisi
Russian : Alla Basina “I am very impressed by your profound article on the history of Turkish and Greek
cypriot relations, documents you refer to and the scientific layout which helps to better understand the
contemporary situation on the basis of your deep analysis. Tatlısu – Gazimağusa
Teksen Köroğlu, Arif bey yazılarınız için teşekkürler .Çok güzel olmuş . Arkadaş ve gerekli yerlere gönderdim. Selamlar vede başarılar dilerim. Tabibler Birliği Asbaşkanı.
Profesor Ata Atun: Eline sağlık Tahir bey, Güzel bir yazı olmuş. Sağolasın
Teşekkürler Arif dostum.
Çalışmanız çok değerli. İlgi duyacaklarını düşündüğüm arkadaşlara aktardım.
Başarı dileklerimle,
Romans Mapolar
Taşınmaz Mal Komisyonu Üyesi
Serkan Güzel: Tüm arkadaşlarımıza gönderdim. Yapabileceğim bir şey olursa seve seve. Star Kıbrıs Gazetesi Yazarı.
Hasan Sözmener: Arif Bey, Kıbrıs sorunu ile ilgili yazınızı ve değerlendirmelerinizi okumaya başladıktan sonra, işlediğiniz konular o kadar ilgimi çekti ki, yazınızı bitirmeden bırakırsam başka işlerime odaklaşamıyacağımı farkettim ve yazınızı sonuna kadar okumaktan kendimi alamadım. Bu yazınız için bilindik beğeni sözlerinin yetersiz kalacağını, tüm samimiyetimle ifade etmek istiyorum. Sizi canı gönülden kutlarım ve size teşekkürlerimi sunarım. Kıbrıs sorununun tarihi, siyasi ve hukuki yönleri ancak bu kadar güzel bir şekilde özetlenebilirdi.
Saygı ve sevgilerimi iletirim.
KKTC Barolar Birliği ve Baro Konseyi eski başkanı
Kaynak: ekinox computer